0
İbrahimcan Bodur
Editör
19 Ocak 2025 1729

Floransa Gezilecek Yerler

Floransa gezilecek yerler denildiğinde akla, sanatın, tarihin ve mimarinin kusursuz bir uyum içinde harmanlandığı büyüleyici bir şehir gelir. İtalya’nın kültür başkenti olarak anılan Floransa, her köşesiyle adeta bir açık hava müzesi sunar.

Rönesans'ın doğduğu Floransa’da gezilecek yerler sadece yapılar değil sokaklar, meydanlar ve hatta atmosfer bile geçmişin zenginliğini bugüne taşır. Floransa’nın derinliklerine indikçe, zamana meydan okuyan eserlerin ve insanı büyüleyen detayların bir parçası olmanın keyfini çıkarırsınız.

Floransa gezisi sırasında çekmiş olduğunuz TikTok videolarının daha fazla izlenmesi için hemen şimdi mutlaka TikTok takipçi satın al sayfamıza göz atın!

Floransa Gezilecek Yerler Listesi

Floransa, İtalya'nın tarih kokan, sanatla iç içe geçmiş ve etkileyici mimarisiyle büyüleyen şehirlerinden biri. Arno Nehri'nin kenarına kurulmuş bu eşsiz şehir, Rönesans'ın doğduğu yer olarak tarihin akışını değiştiren bir döneme ev sahipliği yapıyor.

Şehrin en ikonik noktalarından biri olan Ponte Vecchio, tarih dolu atmosferi ve rengarenk kuyumcu dükkanlarıyla Floransa'nın iki yakasını birleştiriyor. Duomo Katedrali, göz alıcı kubbesi ve gotik detaylarıyla görenleri kendine hayran bırakırken, Uffizi Galerisi’nde Botticelli, Leonardo da Vinci ve Michelangelo gibi ustaların ölümsüz eserleri sergileniyor.

Michelangelo'nun ünlü heykeli David ise Galleria dell'Accademia’da, zarafeti ve gücüyle misafirlerini büyülüyor. Floransa’nın dar sokakları, görkemli tarihi yapıları, canlı pazarları ve leziz İtalyan mutfağının izlerini taşıyan meydanlarıyla, her ziyaretçiye hafızalardan silinmeyecek bir deneyim vadediyor. İşte, Floransa’da gezilecek yerler:

Piazza del Duomo

Floransa'nın kalbinde yer alan Piazza del Duomo, şehrin en etkileyici ve cezbedici meydanlarından biri olarak dikkat çekiyor. Bu meydan, Floransa Katedrali kompleksinin merkezinde yer alıyor ve şehrin tarihi, kültürel ve sanatsal mirasını bünyesinde barındırıyor.

Piazza del Duomo, yalnızca bir meydan olmanın ötesinde, şehri ziyaret edenler için adeta bir açık hava müzesi gibi işlev görüyor. Her köşesinde farklı bir hikaye anlatan yapılar ve hepsi birbirinden etkileyici detaylarla bezeli atmosferi, Floransa'nın geçmişine adım atmak isteyenlere büyüleyici bir deneyim sunuyor.

Meydanın en dikkat çekici yapısı, hiç kuşkusuz, Floransa Katedrali’dir. Bu devasa yapı, muazzam kubbesi ve rengarenk mermer cepheleriyle hem şehrin siluetine hem de Floransa'nın tarihî kimliğine yön veriyor.

Katedralin yapımı, yaklaşık iki yüzyıl süren titiz bir inşa süreciyle tamamlanmış ve ortaya çıkan bu sanat eseri, tüm dünyada tanınan bir başyapıt olmuştur. Katedralin içine adım attığınızda ise, devasa alan ve büyüleyici detaylar karşısında hayran kalmamak elde değil.

Piazza del Duomo'yu çevreleyen diğer yapılar da bu meydanın cazibesini katlayan unsurlar arasında yer alıyor. Giotto'nun Çan Kulesi, zarif yapısı ve üst kısımlarındaki ince işçilikle katedralin ihtişamını tamamlıyor.

Bu kule, Floransa'nın dört bir yanından görülebilir ve şehre dair panoramik bir görüş sunar. Aynı zamanda, kuleye tırmanarak Floransa'nın tarihi dokusunun muazzam bir manzarasına ulaşmak da mümkündür.

Piazza del Duomo'nun bir diğer önemli yapısı olan Aziz Giovanni Vaftizhanesi, beyaz, yeşil ve pembe mermerlerden yapılmış etkileyici cephesiyle dikkat çeker. Özellikle vaftizhane kapısındaki detaylı heykeller, bu yapının sanat dünyasında ayrı bir yere sahip olmasını sağlar.

Meydanın ortasında geniş bir açık alan bulunuyor; bu alan, ziyaretçilere hem dinlenme hem de çevredeki yapıların ayrıntılarını gözlemleme fırsatı sunuyor. Burada oturup bir kahve içmek, Floransa'nın günlük yaşamını izlerken, çevredeki tarihi atmosferi içine çekmek için mükemmel bir fırsat.

Sokak sanatçılarının performansları, müzikal ve görsel şovlarıyla meydanın atmosferine farklı bir renk katıyor. Buradaki kalabalık, Floransa'nın yaşam dolu ruhunu yansıtarak, her anı daha da unutulmaz kılıyor.

Piazza del Duomo, yalnızca bir meydan olarak değil, aynı zamanda şehrin kültürel ve sosyal hayatının bir merkezi olarak da işlev görüyor. Çevresindeki kafeler ve dükkanlar, Floransa’nın zarif yaşam tarzını ve geleneksel İtalyan mutfağını deneyimlemek isteyenler için ideal noktalardır.

Bu meydanda zaman geçirmek, Floransa’nın tarihini yalnızca yapılarla değil, aynı zamanda halkının yaşam tarzıyla da keşfetmek anlamına gelir. Floransa'nın tarihî ve kültürel zenginliklerini barındıran Piazza del Duomo, sadece mimari açıdan değil, aynı zamanda sunduğu canlılık ve enerjisiyle de büyüleyici bir yer olarak öne çıkıyor.

Floransa'nın kalbinde yer alması, ziyaretçilere unutulmaz bir şehir deneyimi sunuyor ve bu meydanın her köşesi, tarih ve kültürle iç içe geçmiş bir yaşamın izlerini taşıyor. Floransa'yı keşfederken, Piazza del Duomo’nun sunduğu atmosferde kaybolmak, şehri daha derinlemesine anlamanızı sağlayacak ve her anını daha özel kılacaktır.

Haritada görüntüle

Palazzo Pitti

Palazzo Pitti (Pitti Sarayı), Floransa'nın en büyük ve en etkileyici saraylarından biri olarak, şehirdeki kültürel mirası yansıtan nadir yapılardan biridir. Bu görkemli kompleks, Floransa'nın tarihî merkezinin güneyinde, Arno Nehri'nin karşı kıyısında yer alır ve ziyaretçilerini adeta geçmişin ihtişamına taşır.

Sarayın inşasına 15. yüzyılda, ünlü Floransalı işadamı Luca Pitti tarafından başlanmış, ancak yapının büyüklüğü ve ihtişamı, zamanla Medici ailesinin ilgisini çekmiş ve sarayı satın almalarının ardından genişletilmiştir.

Medici ailesi, Floransa'daki siyasi gücünü pekiştirmek ve görkemli yaşam tarzlarını sergilemek amacıyla Palazzo Pitti'yi ikametgah olarak kullanmaya başlamıştır. Bu tarihi yapı, Medici ailesinin Palazzo Vecchio’dan taşındıkları yeni sarayları olmuştur ve şehre çok önemli bir kültürel miras bırakmıştır.

Pitti Sarayı, farklı mimari tarzların uyumlu bir şekilde birleştiği bir yapıdır. Sarayın dış cephesi, dönemin ünlü mimarlarından Filippo Brunelleschi’nin tasarımına dayanırken, iç mekânlar ve bahçe düzenlemeleri de Rönesans döneminin önemli isimleri olan Giorgio Vasari, Bartolomeo Ammannati ve Niccolò Tribolo'nun elinden çıkmıştır.

Bu birleşim, sarayın hem iç mekânlarında hem de dış yapısında dikkat çeken bir zarafet ve simetri oluşturmuş, yapıyı Floransa'daki en etkileyici mimari örneklerden biri haline getirmiştir. Sarayın içindeki zarif odalar, salonlar ve geniş galeriler, ziyaretçilere sadece mimari değil, aynı zamanda tarihi bir yolculuk yapma fırsatı sunar.

Palazzo Pitti'nin içinde, aynı zamanda muazzam bir sanat koleksiyonu da bulunuyor. Uffizi Galerisi’ne benzer şekilde, Pitti Sarayı da Rafael, Titian, Rubens ve Caravaggio gibi ünlü sanatçıların eserlerine ev sahipliği yapmaktadır.

Bu eserler, İtalya'nın Rönesans sanatının en önemli örneklerinden bazılarını oluşturmaktadır ve saray, bu sanatçıların izlediği yolu keşfetmek isteyenler için paha biçilmez bir kaynak olarak öne çıkmaktadır.

Sarayın içinde bulunan "Palatine Gallery" (Palatina Galerisi), büyüleyici sanat eserleriyle dolu bir yolculuğa davet ederken, "Royal Apartments" (Kraliyet Daireleri), Medici ailesinin ihtişamlı yaşam tarzını gözler önüne serer.

"Silver Museum" (Gümüş Müzesi) ise zarif gümüş işçiliklerinin örneklerini sergileyerek tarihî bir zenginliği ziyaretçilere sunar. Palazzo Pitti, hem mimari açıdan hem de sanat koleksiyonlarıyla Floransa’nın önemli kültürel ve turistik duraklarından biridir.

Floransa’daki ziyaret edilecek yerler listesinde başı çeken bu muazzam yapı, ziyaretçilerine sadece görsel bir şölen sunmakla kalmaz, aynı zamanda şehrin tarihi ve kültürel dokusunu derinlemesine keşfetme fırsatı tanır.

Haritada görüntüle

Floransa Katedrali

Floransa Katedrali, ya da İtalyanca adıyla "Cattedrale di Santa Maria del Fiore," Floransa'nın en belirgin ve en etkileyici simgelerinden biri olarak, şehre gelen her ziyaretçiyi büyülemeye devam ediyor.

İnşasına 1296 yılında başlanan bu muazzam yapı, sadece Floransa'nın değil, tüm İtalya'nın gurur kaynağı olarak kabul ediliyor. İtalyan Rönesans mimarisinin en görkemli örneklerinden biri olan bu katedral, şehrin tarihi merkezinde, Piazza del Duomo meydanında konumlanıyor ve bu bölgenin mimari dokusuna zarif bir şekilde entegre olmuş durumda.

Katedral, her yönüyle tarih, sanat ve mühendisliğin kusursuz bir birleşimi olarak dikkat çekiyor. Floransa Katedralinin en dikkat çeken özelliği ise şüphesiz devasa kubbesidir. Filippo Brunelleschi tarafından tasarlanan bu kubbe, 1436 yılında tamamlanmış ve o dönemin mühendislik anlayışını büyük bir ustalıkla yansıtmıştır.

Kubbe, o yıllarda inşa edilmiş en büyük kubbe olarak biliniyor ve teknik açıdan bir mühendislik harikası olarak kabul ediliyor. Kubbenin inşası, dönemin mühendislik becerilerinin sınırlarını zorlayarak, hem Floransa'nın hem de tüm İtalya'nın mimarlık tarihinde bir dönüm noktası olmuştur.

Bu kubbe, hem iç hem de dış mimarisiyle görsel bir şölen sunuyor ve şehrin siluetine unutulmaz bir katkıda bulunuyor. Katedralin girişinde yer alan ve Duomo'nun güzel cephesini süsleyen astronomik saat, Paolo Uccello tarafından 15. yüzyılda yaratılmış bir başyapıttır.

Bu saat, zamanın ötesine geçerek, sadece bir zaman ölçüm aracı olmanın çok ötesinde bir anlam taşır. Astronomik bir saat olarak tasarlanan bu eser, günün 24 saatinin güneşin batışına göre ayarlanmış bir gösterime sahip olup, o dönemdeki astronomi bilgileriyle uyumlu bir şekilde işlenmiştir.

Saatin yüzeyi, astrolojik göstergeler, Roma rakamları ve farklı sembollerle bezenmiş olup, göz alıcı bir görsel deneyim sunmaktadır. Güneşin ve ayın hareketlerini izleyen küçük kollar, saatin her bir öğesinin ne kadar özenle ve titizlikle tasarlandığını gözler önüne seriyor.

Bu mekanizma, sadece bir zaman ölçme aracından çok daha fazlasıdır; dönemin mühendislik başarılarını ve bilimsel birikimini yansıtan bir simge olarak katedralin eşsiz özelliklerinden biridir. Uccello'nun saati, zamanın sadece bir göstergesi olmakla kalmaz, aynı zamanda Rönesans döneminin bilimsel ve sanatsal başarılarına da bir saygı duruşu niteliğindedir.

Bu saat, katedralin tarihi ve kültürel zenginliğini daha da derinleştiriyor, ziyaretçilere dönemin entelektüel dünyasını ve bu dünya içinde sanatın nasıl şekillendiğini keşfetme fırsatı sunuyor. Floransa Katedrali, iç ve dış yapısındaki zenginlikleriyle adeta bir sanat galerisi gibi, her köşesinde ayrı bir hikaye anlatıyor.

Katedralin iç mekanında yer alan freskler, vitraylar ve diğer değerli sanat eserleri, Floransa'nın kültürel mirasını en iyi şekilde sergiliyor. Bu sanatsal öğeler, sadece dini inancı değil, aynı zamanda dönemin kültürel ve entelektüel atmosferini de yansıtıyor.

Katedral, mimari zarafetiyle olduğu kadar, içindeki sanat eserleriyle de büyük bir kültürel değer taşıyor. Her bir detay, Rönesans'ın yaratıcı dehasını ve dönemin sanatçılarıyla buluşan insan ruhunun derinliklerini gözler önüne seriyor.

Floransa Katedrali, bir yandan dini bir yapı olmanın ötesine geçerek, Floransa'nın kültürel zenginliğinin en önemli sembollerinden biri haline geliyor. Katedralin etrafı, muazzam bir cepheyle çevrilidir ve bu cephe, şehrin en önemli mimari yapılarından biri olan Giotto'nun Çan Kulesi (Campanile), Vaftizhane (Battistero di San Giovanni) ve Museo dell’Opera del Duomo gibi önemli yapılarla çevrelenmiştir.

Bu yapılar, katedralin çevresindeki tüm bölgeyi adeta bir açık hava müzesine dönüştürüyor. Ziyaretçiler, katedralin zirvesine tırmandıklarında, sadece yapının görkemine tanık olmakla kalmaz, aynı zamanda şehrin panoramik manzarasını da keşfetme fırsatı bulurlar.

Floransa'nın tarihi ve doğal güzelliklerini yüksekten izlemek, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunuyor ve bu muazzam yapının neden şehri simgeleyen en önemli yapılarından biri olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Haritada görüntüle

Giardino di Boboli

Palazzo Pitti'nin hemen arkasında, Floransa şehrinin etkileyici manzarasına ve Arno Nehri'ne bakan devasa bir alan olan "Boboli Bahçeleri" (Boboli Gardens) yer almaktadır. Rönesans dönemine ait bu muazzam bahçeler, dönemin peyzaj mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilmekte ve ziyaretçilerine şehrin üzerine konmuş bir panorama gibi harika bir görünüm sunmaktadır.

Boboli Bahçeleri'nin hikayesi, 16. yüzyılın ortalarına kadar uzanır. Medici ailesinin egemenliğinde, Eleonora di Toledo'nun isteği üzerine tasarlanan bu bahçeler, dönemin sanat ve estetik anlayışını yansıtan bir proje olarak başlamıştır.

Tasarımın öncüsü ise, Rönesans peyzaj mimarisinin en önemli isimlerinden biri olan Niccolò Tribolo’dur. Bahçenin inşası, Tribolo'nun çalışmalarından sonra ünlü mimar ve sanatçılar Giorgio Vasari, Bartolomeo Ammannati ve Bernardo Buontalenti tarafından sürdürülmüş, her biri bu eşsiz alanı daha da genişletmiş ve zenginleştirmiştir.

Boboli Bahçeleri, birden fazla sanatçının imzasını taşıyan bir açık hava müzesini andıran bir yer haline gelmiştir. Bahçeler, estetik açıdan büyüleyici bir biçimde tasarlanmış teraslar, heykeller, çeşmeler ve zarif çiçek bahçeleri ile dikkat çeker.

Ziyaretçiler, bu zarif alanlarda dolaşırken, tarihi Palazzo Pitti'nin zirvesinden Floransa'nın her yönüne hakim olan eşsiz manzarayı izleyebilirler. Şehir ve nehir, bahçelerden bakıldığında adeta bir tablo gibi gözler önüne serilir.

Bahçenin çeşitli bölümlerinde ise ziyaretçileri, her biri kendi tarzında etkileyici yapılar bekler. Öne çıkan yapılar arasında, mimari açıdan oldukça ilgi çekici olan "Amphitheatre" (Amfi Tiyatro), dönemin mistik atmosferini yansıtan "Grotto Grande" (Büyük Mağara), sularda yüzen adasıyla "Isolotto" ve zarif bir yola sahip "Viottolone" bulunmaktadır. 

Boboli Bahçeleri, sadece görsel bir şölen değil, aynı zamanda kültürel etkinliklerin de merkezi olmuştur. Bahçelerde düzenlenen açık hava konserleri, tiyatro gösterileri ve festivaller, burayı ziyaret etmeyi daha da cazip hale getiren unsurlar arasında yer alır.

Bahçelerdeki huzur dolu atmosfer, şehri keşfetmek isteyenler için mükemmel bir dinlenme alanı sunar. Floransa'nın gürültüsünden uzaklaşarak, hem tarihî hem de doğal güzelliklerin birleştiği bu özel mekânda yürüyüş yapmak, eski zamanların zarif atmosferine adım atmak gibidir.

Haritada görüntüle

Fontana del Nettuno

Floransa'nın Piazza della Signoria meydanında yer alan Neptün Çeşmesi, şehre adeta hayat veren tarihi ve sanatsal bir yapıdır. 1565 ile 1575 yılları arasında Bartolomeo Ammanati tarafından tasarlanan ve inşa edilen bu etkileyici çeşme, Floransa'nın kültürel mirasının bir simgesi olarak, meydanın diğer önemli sanat eserleriyle birlikte ziyaretçilerine büyüleyici bir deneyim sunuyor.

Çeşme, aynı zamanda şehri çevreleyen sanatla iç içe geçmiş atmosferin önemli bir parçasıdır. Neptün Çeşmesi'nin ana figürü, antik Roma mitolojisinin deniz tanrısı Neptün'dür. Sağ elinde üç dişli mızrağını (trident) tutan Neptün, denizlerin ve okyanusların hükümranı olarak tasvir edilmiştir.

Sol elinde ise, deniz kabuğundan yapılmış bir objeyi tutarak denizin derinliklerinden gelen gücü simgeler. Bu heybetli figür, çeşmenin ön plana çıkan merkezi unsuru olmasının yanı sıra, Floransa'nın sanata olan derin sevgisinin bir göstergesidir.

Çeşmenin etrafını saran bronz heykeller, denizle ilişkilendirilen mitolojik figürlerden oluşmaktadır. Denizin kızları ve erkekleri, Neptün'ün çevresinde hareket halindeymiş gibi görünerek, çeşmeye dinamik bir hava katmaktadırlar.

Bu figürler, Antik Roma'nın mitolojik dünyasını yansıtan önemli sanatsal detaylarla çeşmeye gerçeklik katmakta ve izleyiciyi bu dünyaya çekmektedir. Neptün Çeşmesi'nin taban kısmında ise dört su atı tarafından çekilen büyük bir deniz kabuğu tahtı bulunuyor.

Bu su atları, mitolojinin ve doğanın iç içe geçtiği bir görüntü sunar, adeta denizin kuvvetini ve Neptün'ün gücünü somutlaştırır. Bu unsurlar, çeşmenin sadece bir su kaynağı değil, aynı zamanda sanatsal bir yapıt olarak da algılanmasını sağlar.

Neptün Çeşmesi, Floransa'nın tarihindeki sayısız etkinlik ve törenlere ev sahipliği yapmış, aynı zamanda şehrin kültürel merkezi olma yolunda önemli bir adım atmıştır. Floransa'nın tarihine tanıklık eden bu çeşme, zaman içinde şehrin simgesel bir parçası haline gelmiştir.

Özellikle Piazza della Signoria'nın tarihi atmosferinde yer alması, çeşmeyi sadece bir sanat yapıtı değil, aynı zamanda bir kültür mirası olarak da özel kılmaktadır. Floransa'yı ziyaret edenler, Neptün Çeşmesi'ni keşfederken, şehri çevreleyen tarihi ve sanatsal dokuyu daha yakından hissedebilirler.

Çeşme, adeta açık hava galerisinin bir parçası olarak, sanat, mitoloji ve tarihin birleştiği bir atmosfer yaratır. Floransa'nın benzersiz atmosferine katkı sağlayan bu çeşme, ziyaretçilere geçmişin büyüsünü modern zamanlarla buluşturan unutulmaz bir deneyim sunmaktadır.

Haritada görüntüle

Piazzale Michelangelo

Piazzale Michelangelo, Floransa'nın en etkileyici manzaralarından birine ev sahipliği yapan ve şehri panoramik olarak keşfetmek isteyenlerin en uğrak yerlerinden biridir. Bu meydan, şehrin tarihi merkezinin hemen güneyinde, Arno Nehri'nin diğer tarafında yer alan San Miniato al Monte tepesinde bulunur.

Şehrin gürültüsünden uzak, sessiz ve huzurlu bir atmosfer sunarak, ziyaretçilerine eşsiz bir deneyim yaşatır. Floransa'nın etkileyici tarihi dokusunu, mimarisini ve doğal güzelliklerini bu noktadan izlemek, adeta bir sanat galerisine adım atmak gibidir.

Piazzale Michelangelo’nun adı, Floransa’nın ve hatta tüm İtalya’nın en büyük sanatçılarından biri olan Michelangelo Buonarroti’ye atıfta bulunur. Bu meydanın şekli ve atmosferi, Michelangelo’nun sanatsal mirasını onurlandırmak amacıyla tasarlanmış ve bu mirası yaşatmak için bir dizi heykel ile süslenmiştir.

Meydanın en dikkat çeken eserlerinden biri, Michelangelo'nun dünyaca ünlü "David" heykelinin bir kopyasıdır. Bu heykel, onun sanatına duyulan hayranlığın bir simgesi olarak bu meydanda yerini alırken, aynı zamanda Floransa'nın sanat tarihindeki önemli yerini de pekiştirir.

Meydanın en belirgin özelliği, şehrin siluetini tam anlamıyla görebileceğiniz geniş teras alanıdır. Buradan, Floransa'nın tarihi merkezinin bir panoramasını izlerken, şehrin kubbeleri, kuleleri ve Arno Nehri'nin muazzam görüntüsüne hayran kalmamak elde değildir.

Piazzale Michelangelo, Floransa'nın her açıdan ne kadar zengin bir tarihi ve kültürel mirasa sahip olduğunu gözler önüne serer. Özellikle gün batımında bu manzara daha da büyüleyici hale gelir, çünkü şehir ışıklarıyla birlikte sıcak renklerin dans ettiği bir tablo gibi görünür.

Gece ışıklandırmasıyla birlikte, şehir bir başka boyuta geçer ve ziyaretçilerine adeta bir masalın içindeymiş hissi verir. Meydanın çevresinde bulunan kafeler ve hediyelik eşya satan dükkanlar, buraya gelenlerin keyifli vakit geçirmesini sağlar.

Haritada görüntüle

Loggia dei Lanzi

Loggia dei Lanzi, Floransa'nın Piazza della Signoria meydanında bulunan, şehri süsleyen ve tarihi mirasını yansıtan önemli bir açık hava galerisi olarak dikkat çekiyor. Bu etkileyici yapı, ünlü mimar ve heykeltıraş Andrea di Cione, nam-ı diğer Orcagna tarafından tasarlanmış olup, şehre özgü Rönesans mimarisinin bir örneği olarak öne çıkıyor.

Piazza della Signoria'nın tarihî atmosferini zenginleştiren bu galeri, şehre gelen turistlerin ilgisini çeken görsel bir odak noktası oluşturuyor. Uffizi Galerisi’nin hemen bitişiğinde yer alan bu alan, yalnızca heykel sanatını değil, aynı zamanda Floransa'nın kültürel mirasını ve sanat tarihini keşfetmek isteyen ziyaretçiler için adeta bir cazibe merkezi sunuyor.

1376 ile 1382 yılları arasında inşa edilen Loggia dei Lanzi, dünyanın ilk açık hava sergi alanı olarak kabul edilmesiyle de tarihi bir öneme sahip. Burası, açık bir galeri olarak işlev görmekte ve Floransa halkına ve dünyanın dört bir yanından gelen sanatseverlere heykelleri sergileme imkânı tanımaktadır.

Loggia dei Lanzi’nin bünyesinde yer alan heykeller, şehrin sanatseverlerine her bir eserin hikayesini anlatan güçlü bir görsel deneyim sunuyor. Bu heykeller, Rönesans dönemi sanatının önde gelen isimlerinin eserleri arasında yer almakta ve sanatı, zamanın ötesine taşıyan bir anlatıma sahiptir.

Giambologna’nın ünlü "Rape of the Sabine Women" (Sabine Kadınlarının Kaçırılması) eseri, izleyenleri adeta donmuş bir harekete tanıklık etmeye davet ederken; Benvenuto Cellini'nin "Perseus with the Head of Medusa" (Perseus'un Medusa'nın Başını Taşıması) heykeli ise mitolojinin en etkileyici anlarını somutlaştırıyor.

Loggia dei Lanzi'nin mimarisi, Floransa'nın zarif ve klasik estetiğini yansıtan unsurlarla bezeli. Düzgün çizgilerle şekillendirilmiş kemerler, kemerlerin üst kısmındaki klasik sütunlar ve açık yapısıyla bu galeri, bir yandan geçmişin izlerini taşırken, diğer yandan Floransa'nın sanat ve kültür açısından ne kadar güçlü bir mirasa sahip olduğunu vurguluyor.

Bu yapının yapısal tasarımı, Floransa'nın tarihî dokusunu gözler önüne sererken, modern ve antik unsurların bir araya gelmesiyle etkileyici bir denge kuruyor. Piazza della Signoria'nın çevresindeki diğer tarihi yapılarla uyum içinde olan Loggia dei Lanzi, Floransa'nın açık hava müzesinin bir parçası olarak şehre gelen her bir ziyaretçiye büyüleyici bir atmosfer sunuyor.

Burada geçireceğiniz her an, sadece sanatla değil, aynı zamanda tarihi bir yolculukla da birleşiyor. Floransa’nın bu köklü yapısında, zamanın nasıl geçip gittiği, heykellerin ve yapının size sunduğu görsel şölende kayboluyor.

Haritada görüntüle

San Miniato Al Monte Bazilikası

San Miniato al Monte, Floransa’nın yüksek bir tepesine yerleşmiş, hem dini hem de kültürel açıdan büyük bir öneme sahip bir kilise ve manastır kompleksidir. Şehir merkezinin güneyinde, Arno Nehri’nin karşı kıyısında ve ünlü Piazzale Michelangelo’nun hemen üstünde konumlanan bu tarihi yapı, Floransa’nın silüetinde adeta bir incisi gibi parlamaktadır.

San Miniato al Monte, sadece dinî bir ibadet yeri değil, aynı zamanda Floransa’nın tarihî mirasının ve mimarisinin somut bir simgesidir. Bu yapının tarihi, derin bir efsaneye dayanır ve şehre ait binlerce yıllık efsanelerin bir parçasıdır.

Aziz Miniato’nun, Floransa’da şehit olan ilk Hristiyan olduğu söylenmektedir. Yapılışıyla ilgili olarak anlatılan efsane, bu kilisenin inşa sürecinin kökeninin çok eski zamanlara dayandığını gösterir.

Aziz Miniato, Hristiyanlık öncesi dönemde yaşamış olan, inancını savunmuş bir figürdür. Onun hikayesi, zalim bir hükümdar tarafından zulme uğramış, fakat mucizevi bir şekilde hayatta kalmayı başarmıştır.

Efsaneye göre, Floransa Kralı Minius, Aziz Miniato'yu Hristiyan olduğu için öldürmek istemiştir. Kral, onu acımasızca aslanların önüne atmış, ancak aslanlar Aziz Miniato'ya zarar vermemiştir. Bunun üzerine, Minius’un kafasını kesmiş, fakat yine de Miniato hayatta kalmış ve kafasını alarak Floransa’nın en yüksek tepesine doğru yola çıkmıştır.

Aziz Miniato'nun bu mucizesi, ona olan inancı arttırmış ve zamanla onun etrafında bir kült oluşmasına yol açmıştır. Bu kült, 11. yüzyılda somutlaşarak San Miniato al Monte Bazilikası'nın inşasına başlamıştır.

Kilise, Aziz Miniato’nun anısına adanmış olup, Floransa'nın dini mirasının ve tarihi geçmişinin önemli bir parçası haline gelmiştir. San Miniato al Monte, Floransa’nın en eski ve en değerli dini yapılarından biridir.

Kilise, zengin bir sanatsal mirasa sahiptir. İç mekanında muazzam freskler, mozaikler ve çeşitli değerli sanat eserleri bulunmaktadır. Ayrıca, kilisenin kriptasında, Aziz Miniato’nun mezarı yer almaktadır.

San Miniato, Floransa'nın koruyucu azizlerinden biri olarak kabul edilir. Bunun yanı sıra, bu kilise aynı zamanda ünlü İtalyan yazar Carlo Collodi'nin, Pinokyo’nun yazarı olan Collodi'nin de mezarına ev sahipliği yapmaktadır.

Bu mezar, Floransa'nın kültürel mirasının zenginliğini ve derinliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. San Miniato al Monte’nin hemen yanında, manastır binaları ve manastır bahçesi yer almaktadır.

Bu manastır, dini hayatın iç içe geçtiği bir alan olarak hem dini hem de sosyal bir öneme sahiptir. Manastırın sakinleri, yüzyıllar boyunca sadece dini görevlerini yerine getirmekle kalmamış, aynı zamanda Floransa'nın kültürel hayatına katkı sağlamışlardır.

Kilisenin çevresindeki yeşil alan, manastırın huzurlu atmosferini tamamlayan doğal bir güzellik sunmaktadır. San Miniato al Monte’nin terasından ise Floransa şehrinin muazzam bir panoramik manzarası gözler önüne serilmektedir.

Bu teras, şehri tüm ihtişamıyla izleyebileceğiniz eşsiz bir bakış açısı sunar. Floransa'nın tarihi merkezi, Arno Nehri’nin göz alıcı manzarası ve Uffizi Galerisi’nin zarif yapıları, bu noktadan mükemmel bir şekilde görünür.

San Miniato al Monte, yalnızca bir dini yapı değil, aynı zamanda Floransa’yı her yönüyle keşfetmek isteyenler için bir gözlem noktasıdır. San Miniato al Monte, hem tarihi hem de dini açıdan Floransa'nın en önemli simgelerinden biridir.

Hem iç mekanındaki sanatsal değerleriyle hem de dış mekanındaki etkileyici manzarasıyla, bu kilise ve manastır kompleksi, Floransa'ya yapılan bir ziyaretin vazgeçilmez duraklarından bir tanesi olarak öne çıkmaktadır.

Haritada görüntüle

Piazza della Repubblica

Floransa'nın merkezinde yer alan Piazza della Repubblica, tarihi, kültürel ve ticari etkinliklerin kesişim noktası olan görkemli bir meydan. Şehrin kalbindeki bu meydan, Floransa'nın yüzyıllar boyunca süregelen zengin geçmişinin bir yansımasıdır.

Tarihi, Roma dönemine kadar uzanan Piazza della Repubblica, zamanla çeşitli dönüşümler geçirerek bugünkü halini almıştır. Meydan, ilk olarak Roma İmparatorluğu döneminde bir forum alanı olarak tasarlanmış ve şehrin sosyal, ticari ve politik faaliyetlerinin merkezi olmuştur.

Orta Çağ boyunca, meydanın rolü genişlemiş; pazar yerleri ve ticaretle uğraşanların buluşma noktası haline gelmiştir. Bu dönemde meydanın dar sokaklarla çevrili olduğu ve yoğun bir ticaret faaliyetiyle canlılık kazandığı bilinir.

19. yüzyılın sonlarına doğru, İtalya'nın birleşme sürecinin ardından meydan, bu tarihi dönemi simgelemek amacıyla büyük bir yenileme geçirmiştir. 1865 yılında İtalya'nın birleşmesini kutlamak için meydanın adı "Piazza della Repubblica" olarak değiştirilmiş ve çevresindeki yapılar, modern bir estetik anlayışla yeniden tasarlanmıştır.

Günümüzde Piazza della Repubblica, şehrin en hareketli ve çekici noktalarından biri olarak bilinir. Meydan, ziyaretçilerine sadece tarihi bir atmosfer sunmakla kalmaz; aynı zamanda Floransa'nın modern yüzünü de temsil eder.

Burada yer alan ünlü kafeler, restoranlar ve butik mağazalar, hem yerel halk hem de turistler için eşsiz bir deneyim sunar. Özellikle şehrin simgelerinden biri haline gelmiş olan büyük atlı karınca, meydanı ziyaret edenlerin unutulmaz anılar biriktirmesine olanak tanır.

Atlı karıncanın parıltılı ışıkları ve nostaljik müzikleri, meydanın büyüleyici atmosferine katkıda bulunur. Piazza della Repubblica aynı zamanda sokak sanatçılarına ve performanslarına ev sahipliği yapar.

Burada, akrobatlardan müzisyenlere kadar çeşitli sanatçıların gösterilerini izlemek mümkündür. Meydanın taş döşemeli zemini ve çevresini saran zarif kemerler, mekânın görsel cazibesini artırır ve ziyaretçilere Floransa'nın mimari güzelliklerini keşfetme fırsatı sunar.

Tarihi geçmişi, estetik dokusu ve sosyal yaşantısıyla Piazza della Repubblica, Floransa'nın ruhunu hissetmek isteyen herkes için bir cazibe merkezidir. Alışveriş yapmak, keyifli bir kahve molası vermek ya da sadece Floransa'nın eşsiz atmosferinde kaybolmak isteyenler için ideal bir buluşma noktasıdır.

Haritada görüntüle

Galleria dell’Accademia

Galleria dell'Accademia, Floransa'nın kalbinde yer alan ve sanata olan derin saygıyı yansıtan önemli bir sanat galerisi olarak öne çıkıyor. Bu galeri, özellikle Michelangelo'nun dünya çapında ün kazanmış “David” heykeli ile tanınır.

Michelangelo'nun 1501-1504 yılları arasında işlediği "David" heykeli, 5,17 metre yüksekliğiyle Rönesans dönemi sanatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. Bu eser, Kutsal Kitap'tan alınan Davut ve Golyat hikâyesine dayanmaktadır.

Heykel, Davut’un Golyat’a karşı mücadelesine karar verdiği anı simgeler. Genç, güçlü ve çıplak bir figür olarak tasvir edilen David, sadece fiziksel gücüyle değil, aynı zamanda ruhsal ve entelektüel kararlılığıyla da dikkat çeker.

Floransa'nın kültürel kimliğinin vazgeçilmez bir parçası olan bu heykel, ilk olarak Piazza della Signoria'da sergilenmiş, ancak 1873’te zarar görme riskine karşı Galleria dell'Accademia’ya taşınmıştır.

1910 yılında, orijinal heykelin yerine meydanda birebir bir kopya yerleştirilmiştir. Bugün, Galleria dell'Accademia, Michelangelo'nun bu başyapıtı ve Floransa'nın simgelerinden biri olarak büyük bir ziyaretçi akınına uğramaktadır.

Galleria dell'Accademia, 1784 yılında Grand Duke of Tuscany Pietro Leopoldo tarafından kurulmuş ve başlangıçta öğrencilere sanat eğitimi vermek amacıyla sanat akademisi olarak hizmet vermiştir. Zamanla, sanat koleksiyonları ve eserleri ile dikkat çeken bir galeriye dönüşmüştür.

Galeriye ait diğer önemli yapıtlar arasında Michelangelo’nun "Prigioni" ve "San Matteo" heykelleri, Sandro Botticelli’nin "Madonna and Child with the Young St. John" adlı eseri ve Andrea del Sarto’nun "Madonna of the Harpies" tablosu bulunmaktadır. Bu eserler, ziyaretçilere Rönesans’ın ihtişamını ve Floransa'nın sanatsal mirasını keşfetme fırsatı sunmaktadır.

Haritada görüntüle

Ponte Vecchio

Ponte Vecchio, Floransa'nın en tanınmış ve simgesel köprüsüdür. Arno Nehri üzerinde yer alan bu köprü, şehrin tarihine ve kültürüne adeta bir pencere açar. Floransa'nın merkezindeki diğer önemli turistik noktalara bağlantı sağlayan Ponte Vecchio, sadece bir ulaşım noktası olmanın ötesinde, bir zamanlar Floransa'nın ticaret hayatının kalbinin attığı yerlerden biri olmuştur.

İlk olarak Antik Roma döneminde inşa edilen köprü, pek çok yıkım ve yeniden inşa sürecine tanıklık etmiştir. Her defasında, inşa edildiği dönemin teknolojileri ve estetik anlayışları doğrultusunda yeniden şekillenmiştir.

Bugünkü halini 14. yüzyılda almış olan Ponte Vecchio, sadece fiziksel bir yapıdan ibaret değil, aynı zamanda Floransa'nın geçmişine dair çok sayıda hikâyeyi de içinde barındırmaktadır. Zaman içerisinde birçok yangın, savaş ve doğal felaket köprüyü tehdit etmiş olsa da, her defasında yeniden inşa edilerek şehre olan bağlılığını sürdürmüştür.

Köprünün en dikkat çeken özelliklerinden biri, üzerinde yer alan küçük dükkanlar ve işletmeleridir. Tarihsel olarak, bu dükkanlar altın ve gümüş işlemecileriyle dolup taşmıştır. Bugün ise, turistler için hediyelik eşyalar, sanat eserleri ve zanaat ürünleri satan dükkanlarla dolu olan bu köprü, hem bir alışveriş cenneti hem de mimari bir şaheserdir.

Ponte Vecchio, aslında bir tür çarşı fonksiyonu da görmektedir; bu durum onu, dünyada üzerinde çarşı bulunan yalnızca dört köprüden biri yapan önemli bir özelliktir. Diğer üç köprü ise Türkiye'deki Bursa Irgandı Köprüsü, Bulgaristan'daki Lofça Osma Köprüsü ve İtalya'daki Venedik Rialto Köprüsü'dür.

Floransa'nın tarihi dokusunu derinlemesine hissetmek isteyenlerin ziyaret ettiği bu köprü, şehrin kültürel zenginliğini, mimari güzelliklerini ve Arno Nehri'nden görülen eşsiz manzaralarıyla da büyüleyici bir deneyim sunar.

Ponte Vecchio, aynı zamanda II. Dünya Savaşı sırasında, İtalya'nın Nazi işgali altındayken köprülerin yıkılmasına rağmen ayakta kalan tek köprü olarak da tarihi bir öneme sahiptir. Bu, köprünün Floransa halkı için bir sembol haline gelmesine yol açmıştır.

Ayrıca, Floransa'da yer alan ünlü "Vasari Koridoru" (Corridoio Vasariano) da Ponte Vecchio'dan geçer. Giorgio Vasari tarafından 1565 yılında inşa edilen bu özel koridor, Floransa'nın zengin tarihini ve sanatını keşfetmek isteyenler için ayrı bir çekiciliğe sahiptir.

Mediciler ailesinin güvenli bir şekilde şehirde seyahat etmelerini sağlamak amacıyla inşa edilen bu koridor, Palazzo Vecchio'dan (Eski Saray) Palazzo Pitti'ye kadar uzanır. Vasari Koridoru, Ponte Vecchio'nun üzerinde yer alan dükkanlardan başlar, Arno Nehri'nin üzerinden geçer, Uffizi Galerisi'nin üstünden devam eder, Ponte Santa Trinita köprüsüne ulaşır ve nihayetinde Palazzo Pitti'ye varır.

Bu koridor, yalnızca Medicilerin halktan uzak bir şekilde seyahat etmelerini sağlamamış, aynı zamanda onlara şehrin muazzam manzaralarını gözlemleme fırsatı sunmuştur. Vasari Koridoru, şimdilerde bir galeri olarak da kullanılmaktadır.

Ziyaretçiler, bu geçit boyunca sadece koridorun mimarisini değil, aynı zamanda Floransa'nın sanat dünyasının derinliklerini de keşfetme fırsatına sahiptirler. Koridorun duvarları, pek çok ünlü sanatçının eserleriyle bezeli olup, sanatseverlere tarih boyunca Floransa'nın sanat mirasını yakından deneyimleme şansı tanımaktadır.

Ponte Vecchio sadece bir köprü olmanın çok ötesinde, Floransa'nın kalbinde bir kültür, tarih ve sanat merkezi olarak varlığını sürdürmektedir. Ziyaretçiler için hem bir tarihi anıt hem de bir sanat galerisi işlevi gören bu yapıyı görmek, şehri anlamanın ve Floransa'nın eşsiz güzelliklerine tanıklık etmenin en özel yollarından biridir.

Haritada görüntüle

Museo Leonardo Da Vinci

Leonardo da Vinci Müzesi, Floransa'nın kalbinde yer alan ve dünyaca ünlü İtalyan sanatçı ve bilim insanı Leonardo da Vinci'ye adanmış özel bir müze olarak öne çıkıyor. Bu etkileyici müze, Leonardo'nun hayatı boyunca yaptığı farklı icatlar, makineler ve sanatsal çalışmalarla ilgili kapsamlı bir koleksiyona ev sahipliği yapmaktadır.

Floransa'nın tarihi merkezine yakın bir konumda, Piazza della Signoria'ya oldukça yakın bir mesafede bulunan müze, ziyaretçilere şehrin tarihi atmosferini derinlemesine keşfetme imkânı sunuyor.

Müzenin içindeki sergiler, Leonardo da Vinci'nin sanatını ve bilimsel dehasını bir araya getiriyor. Orijinal tasarımların yanı sıra, Leonardo'nun ünlü makinelerinin ve icatlarının detaylı 3D modelleri de burada sergileniyor.

Bu modeller, ziyaretçilere geçmişin bilimi ve sanatını daha derinlemesine anlama fırsatı tanıyor. Aynı zamanda, Leonardo'nun resimleri ve çizimleri de müzenin en dikkat çeken unsurlarından biri olarak, onun sanatsal yeteneğini gözler önüne seriyor.

Bu eserler arasında Mona Lisa'nın farklı aşamalarından, Vitruvian Adam gibi evrensel başyapıtlarına kadar birçok önemli çalışma yer alıyor. Müze, Leonardo da Vinci'nin çok yönlü dehasına odaklanan etkileşimli bir deneyim sunuyor.

Ziyaretçiler, eski zamanların bilim ve sanat anlayışını modern bir bakış açısıyla keşfetme fırsatı buluyor. Bu deneyim, sadece yetişkinler için değil, özellikle çocuklar ve okul grupları için de son derece eğitici ve ilham verici bir ortam sağlıyor.

Müzede, çocukların Leonardo'nun icatlarını daha yakından inceleyebileceği, interaktif alanlar ve oyunlar yer alıyor. Ancak, müze her yaş grubundan ziyaretçiye hitap ederek, farklı nesillerin Leonardo'nun mirasını anlamalarını ve takdir etmelerini sağlıyor.

Leonardo da Vinci Müzesi, sadece bir sanat müzesi olmanın ötesine geçiyor ve ziyaretçilerine sanat, bilim ve mühendislik arasındaki bağlantıyı keşfetme şansı tanıyor. Floransa'yı ziyaret eden her gezgin için bu müze, sadece sanatla değil, insanlık tarihine katkı sağlamış bir dehanın izlerini sürmek isteyenler için de eşsiz bir deneyim sunuyor.

Haritada görüntüle

Palazzo Medici Riccardi

Medici Riccardi Sarayı, Floransa'nın tarihi merkezinde, Rönesans dönemi mirasının en güzel örneklerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Medici ailesinin prestijinin ve siyasi gücünün bir simgesi olarak inşa edilen bu saray, aynı zamanda dönemin sanat ve mimarlık anlayışını yansıtan önemli bir yapıdır.

Palazzo Medici Riccardi, 1444-1460 yılları arasında, Floransa'nın tanınmış Rönesans mimarlarından Michelozzo di Bartolomeo tarafından tasarlanmıştır. Medici ailesi için bir ikametgah olarak inşa edilen bu saray, aynı zamanda aileye ait zengin sanat koleksiyonlarına ev sahipliği yapmıştır.

Sarayın dış cephesi, sade ve zarif bir tasarımla dikkat çekerken, iç mekanları dönemin zarif estetiğini yansıtan unsurlarla bezeli bir şekilde inşa edilmiştir. Michelozzo'nun tasarımında, simetrik düzenlemeler ve klasik Rönesans öğeleri ön plana çıkar.

Sarayın içindeki sanat eserleri arasında, özellikle Benozzo Gozzoli’nin "Üç Wise Men" freski gibi dönemin en önemli eserleri yer almaktadır. Palazzo Medici Riccardi, Floransa’nın kültürel mirasının bir parçası olarak, şehri ziyaret edenlere hem Medici ailesinin yaşam tarzını hem de Rönesans döneminin atmosferini deneyimleme fırsatı sunmaktadır.

Haritada görüntüle

Ponte Santa Trinita

Ponte Santa Trinita, Floransa'nın tarihi dokusuna derinlemesine entegre olmuş, Arno Nehri üzerinde yer alan zarif bir köprüdür. Şehirdeki en eski köprülerden biri olan bu yapının, Ponte Vecchio'ya oldukça yakın konumda olması da dikkat çeker.

Ponte Santa Trinita'nın geçmişi Roma İmparatorluğu'na kadar uzansa da, bugünkü halini 16. yüzyılın başlarında almıştır. 1569-1571 yılları arasında ünlü mimar Bartolomeo Ammannati tarafından inşa edilen köprü, adıyla da bir anlam taşıyor; zira köprünün adı, yakınlarındaki Santa Trinita Kilisesi'ne (Kutsal Üçleme Kilisesi) ithafen verilmiştir.

Bu köprü, Rönesans dönemi mimarisinin mükemmel bir örneği olarak, zarif kemerleri ve taş işçiliğiyle Floransa'nın tarihi siluetine uyumlu bir şekilde yerleşir. Köprünün orijinal tasarımı, zamanla çeşitli onarımlar geçirmiş olsa da büyük ölçüde korunmuştur.

Özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında büyük hasar görmüş, ancak savaş sonrası orijinal taşlar kullanılarak sadık kalınarak yeniden inşa edilmiştir. Arno Nehri üzerindeki bu köprü, her iki yakasından da Floransa'nın büyüleyici manzaralarını sunar.

Haritada görüntüle

Santa Trinita Bazilikası

Floransa'nın tarihi merkezinde, şehrin zengin kültürel dokusunun ve sanat mirasının tam ortasında yer alan Santa Trinita Bazilikası, Ponte Santa Trinita köprüsüne sadece birkaç adım mesafede, bu ikonik yapıya sırtını dayamış bir konumda yükseliyor.

Santa Trinita, Floransa'nın en eski ve en önemli dini yapılarından biri olarak, hem şehri ziyaret edenlerin hem de yerel halkın derin saygı duyduğu bir mekan. Kilise, sadece dini bir ibadet yeri olmanın ötesinde, tarihi ve sanatsal anlamda da Floransa'nın kimliğini yansıtan bir hazine olarak kabul ediliyor.

Santa Trinita Bazilikası'nın inşasına 1258 yılında başlandığı kaydedilmektedir. İlk başta Vallumbrosan tarikatına ait bir manastır kilisesi olarak planlanan bu yapı, zaman içinde Floransa'nın büyüleyici dini yapılarından biri haline gelmiştir.

Kilisenin inşasında kullanılan taşlar ve mimari unsurlar, dönemin dini mimarlık anlayışını yansıtırken, her biri ayrı bir tarihi ve kültürel anlam taşıyan iç mekanındaki sanat eserleri, Floransa'nın sanat tarihindeki önemli dönüm noktalarına tanıklık etmektedir.

Rönesans döneminin etkisiyle, özellikle 15. ve 16. yüzyıllarda kiliseye önemli restorasyonlar ve eklemeler yapılmıştır. Bu dönemde, kilisenin iç dekorasyonu oldukça zenginleşmiş, resimler, heykeller ve fresklerle bezeli duvarlar, ziyaretçilerine adeta bir zaman yolculuğu sunmaktadır.

Santa Trinita'nın içindeki sanat eserleri, o dönemin ünlü sanatçıları tarafından yaratılmış olup, kilisenin ihtişamını ve kutsallığını gözler önüne seriyor. Efsanevi ressamlar ve heykeltıraşların eserleri, bu kutsal mekanın sanatla harmanlanmış havasını daha da derinleştiriyor.

Haritada görüntüle

Piazza San Marco

Floransa’nın turistik meydanlarından biri olan Piazza San Marco, şehri keşfederken ziyaretçilerin keyifli bir molalar verip tarihle iç içe bir atmosferde vakit geçirebileceği geniş bir açık alana sahip olup, hem tarihi hem de kültürel zenginlikleriyle dikkat çekiyor.

Bu meydan, Floransa’nın diğer ünlü meydanlarına kıyasla daha sakin ve huzurlu bir ortam sunarak, özellikle kalabalıklardan uzaklaşmak isteyenler için ideal bir nokta oluşturuyor. Piazza San Marco, Floransa'nın önemli simgelerinden biri olarak hem tarihi hem de kültürel anlamda zengin bir deneyim sunuyor.

Meydanda yer alan ünlü General Manfredo Fanti’nin heykeli, İtalya’nın bağımsızlığı için verdiği mücadeleyi simgeliyor ve Floransa’nın tarihi geçmişine dair önemli bir hatırlatıcı görevi görüyor. Heykel, bu meydanın mistik atmosferini daha da derinleştiriyor, adeta Floransa'nın özgürlük mücadelesinin bir anıtı olarak şehri ziyaret edenlere geçmişin izlerini taşıyor.

Bunun yanı sıra meydanda yer alan Museo Nazionale di San Marco, San Marco Bazilikası ve Floransa Üniversitesi San Marco Kampüsü, bölgenin kültürel zenginliğini yansıtan yapılar olarak öne çıkıyor.

Museo Nazionale di San Marco, ziyaretçilere dönemin sanatını, kültürünü ve tarihini daha yakından keşfetme imkânı sunuyor. San Marco Bazilikası ise ihtişamlı mimarisiyle göz kamaştırıcı bir atmosfer oluşturuyor.

Meydanın çevresindeki banklar ve geniş yürüyüş yolları, hem yerli halk hem de turistler için rahat bir dinlenme alanı sunuyor. Burada yürüyüş yapabilir, Floransa'nın tarihi dokusuna dair düşüncelere dalabilir veya sadece meydanın keyfini çıkarabilirsiniz.

Ayrıca meydanda yer alan şirin kafe ve restoranlarda oturup, bir yudum kahve eşliğinde Floransa'nın eşsiz tarihi atmosferini içinizde hissedebilirsiniz. Piazza San Marco, Floransa'da unutulmaz bir deneyim yaşamak isteyenler için adeta bir zaman yolculuğu vadediyor.

Haritada görüntüle

Museo Nazionale di San Marco

Museo Nazionale di San Marco, Floransa'nın kalbinde yer alan ve San Marco Meydanı'nda bulunan tarihi bir müze olup, San Marco Manastırı kompleksinin önemli bir parçasıdır. 15. yüzyılda inşa edilen bu etkileyici yapının mimarı ünlü Rönesans sanatçısı Michelozzo’dur.

Müze, sadece manastırın tarihî ve sanatsal zenginliklerini korumakla kalmaz, aynı zamanda Floransa'nın en önemli sanat hazinelerinden bazılarına ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle, büyük Rönesans sanatçısı Fra Angelico'nun eserlerinin sergilendiği bölümler, ziyaretçiler için adeta bir sanat yolculuğu sunmaktadır.

Fra Angelico'nun zarif ve ruhani tarzı, müzenin atmosferine derin bir anlam katmaktadır. Müze, aynı zamanda Fra Bartolomeo, Domenico Ghirlandaio ve Lorenzo di Credi gibi dönemin diğer ünlü sanatçılarının eserlerine de ev sahipliği yapmaktadır.

Bu sanatçıların eserleri, Rönesans dönemi sanatının çeşitli stillerini ve temalarını gözler önüne sererek, ziyaretçilere bu dönemin sanatına dair kapsamlı bir bakış sunmaktadır. Müze içerisindeki sanat koleksiyonları, Floransa'nın kültürel mirasını yansıtan pek çok önemli eseri barındırmaktadır.

Museo Nazionale di San Marco, sadece sanat koleksiyonlarıyla değil, aynı zamanda zengin bir tarihî mirasa sahip olan Biblioteca Medicea Laurenziana'ya da ev sahipliği yapmaktadır. Bu kütüphane, Medici ailesinin önemli koleksiyonlarından bazı nadir ve değerli kitapları içermektedir.

Biblioteca Medicea Laurenziana, özellikle eski el yazmaları ve nadir kitaplar açısından büyük bir öneme sahiptir, bu da müzeyi sadece bir sanat galerisi değil, aynı zamanda bir kültür ve bilgi merkezi yapmaktadır.

Müze, manastırın içindeki tarihi odalar ve hücrelerle de dikkat çekmektedir. Bu odalar, manastırın eskiden sahip olduğu dingin atmosferi koruyarak, ziyaretçilere manastırın tarihî yaşam koşulları hakkında bilgi edinme fırsatı sunmaktadır.

Ziyaretçiler, bu alanlarda dönemin keşişlerinin yaşam tarzına dair derinlemesine bir anlayış kazanabilir, manastırın mistik havasını hissedebilirler. Müze, sanat ve tarih arasında bir köprü kurarak, Floransa'nın kültürel mirasına dair eşsiz bir keşif deneyimi sunmaktadır.

Haritada görüntüle

Basilica di Santa Croce

Santa Croce Bazilikası (Basilica di Santa Croce), Floransa'nın en büyük ve en önemli kiliselerinden biri olmasının yanı sıra, şehrin tarihi ve kültürel kimliğinin en belirgin simgelerinden biridir. Floransa'nın diğer ünlü dini yapıları gibi, Santa Croce de zengin bir tarihî ve sanatsal mirasa sahiptir.

Bazilika, Gotik mimarinin öne çıkan örneklerinden biri olarak, hem yapısal hem de estetik açıdan büyüleyici bir deneyim sunar. 1294 ile 1442 yılları arasında inşa edilmiştir ve Gotik tarzın zarif özelliklerini taşır.

Özellikle büyük kuzey cephesindeki renkli mermer panelleri ve detaylı rozet pencere, mimarinin zarif ve etkileyici yönlerini yansıtarak, binanın dış cephesinin görsel çekiciliğini artırır. Santa Croce, Floransa'nın tarihi merkezinde, Arno Nehri'nin doğu kıyısında, Piazza Santa Croce meydanına hâkim bir konumda yer alır.

Bu stratejik yerleşim, bazilikayı şehri ziyaret edenlerin dikkatle keşfettiği bir merkez haline getirmiştir. Bazilika, sadece bir dini yapının ötesinde, Floransa'nın kültürel ve entelektüel hayatının önemli bir parçasıdır.

Santa Croce, aynı zamanda İtalya'nın tarihî açıdan en önemli figürlerinin sonsuzluğa uğurlandığı bir mezar alanıdır. Michelangelo, Galileo Galilei, Dante Alighieri, Gioachino Rossini ve Niccolò Machiavelli gibi dünya çapında tanınmış bilim insanları, filozoflar, sanatçılar ve müzikal dehalar bu kutsal mekânda son yolculuklarına uğramışlardır.

Her birinin mezarları, Floransa'nın entelektüel mirasını simgeleyen anıtlar olarak bazilikanın içindeki kutsal alanı daha da anlamlı kılar. Bunun yanı sıra, Santa Croce Bazilikası içinde bir dizi paha biçilmez sanat eseri ve tarihi fresk bulunmaktadır.

Giotto'nun freskleri, hem sanatsal hem de tarihsel açıdan büyük öneme sahiptir. Cimabue'nin haçı gibi önemli dini yapıtlar da ziyaretçilere bazilikada keşfedilecek çok şey sunduğunu hatırlatır. Her köşe ve duvar, bir zamanlar şehrin manevi ve sanatsal merkezlerinden biri olan bu kutsal yapının sanatsal zaferlerine tanıklık eder.

Bazilika, aynı zamanda önemli bir kütüphaneye ev sahipliği yapmaktadır. Kütüphane, içerdiği el yazmaları ve nadir kitaplarla, hem akademik araştırmalar hem de tarihsel incelemeler açısından paha biçilmez bir kaynak teşkil eder.

Bu nadir eserler, bazilikaya yapılan her ziyaretin, hem dini hem de entelektüel bir yolculuk olduğunu hissettirir. Santa Croce, sadece bir dini yapı olmanın ötesinde, Floransa'nın kültürünü, sanatını ve tarihini yücelten bir simge olarak tüm dünyadan gelen ziyaretçileri kendine çeker.

Haritada görüntüle

Palazzo Strozzi

Palazzo Strozzi, Floransa'nın kalbinde yer alan ve Rönesans dönemi mimarisinin öne çıkan örneklerinden biri olarak kabul edilen muazzam bir yapıdır. Floransa'nın tarihî merkezine konumlanmış olan bu saray, yalnızca şehrin değil, aynı zamanda İtalya'nın kültürel ve sanatsal mirasının da önemli bir parçasıdır.

Sarayın inşası, Floransa'nın en güçlü ailelerinden biri olan Medici ailesinin rakibi, tüccar ve aristokrat Filippo Strozzi tarafından 1489 yılında başlatılmıştır. İnşa süreci, Floransa'nın zengin tarihini yansıtan bir simge haline gelmiştir.

Palazzo Strozzi, mimarisiyle dikkat çekerken, aynı zamanda iç mekanındaki zarif dekorasyon ve düzenlediği kültürel etkinliklerle de şehrin en önemli sanat ve kültür merkezlerinden biri olmuştur. Saray, Floransa'nın zarif ve sofistike havasını en iyi şekilde yansıtan yapılarından biridir.

İki katlı geniş avlusu, dikey çizgilerle süslenmiş dikkat çekici cephesi, ince işçilikle yapılmış taş detayları ve büyük pencereleriyle Rönesans dönemi mimarisinin tipik özelliklerini taşır. Sarayın inşası, çok sayıda engel ve tarihsel dönemeç ile dolu bir süreçtir.

Filippo Strozzi, sarayın inşasına başladığında henüz sağdadır ancak 1491 yılında ani bir şekilde vefat etmiştir. Bunun üzerine, Strozzi ailesinin bu projeye olan katkısı ve katılımı duraklamıştır. Saray tamamlandığında ise Medici ailesi tarafından alınmış ve 1538 yılında Dük Cosimo I de' Medici tarafından kontrol edilmiştir.

O zamana kadar, Strozzi ailesine ait olan saray, Medici'lerin Floransa'daki gücünü pekiştirdiği bir dönemde onlar tarafından kullanılmaya başlanmış ve Strozzi ailesine yaklaşık 30 yıl sonra geri verilmiştir.

Palazzo Strozzi sadece tarihi bir yapıt olmanın ötesine geçmiştir. Saray, çeşitli sergilere, sanat galerilerine, kültürel etkinliklere ve özel organizasyonlara ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca, saray modern sanatın sergilendiği bir alan olarak da geniş bir ziyaretçi kitlesine hitap etmektedir.

Sanatçıların eserlerini sergileyebileceği prestijli bir mekan olarak kabul edilen Palazzo Strozzi, her yıl yüzlerce sanatseverin ilgisini çekmektedir. Sarayın duvarları arasında, tarihsel anlam taşıyan koleksiyonlar ve geçici sergilerle Floransa'nın kültürel dokusu canlı tutulmaktadır.

Haritada görüntüle

Santissima Annunziata Bazilikası

Santissima Annunziata Bazilikası (Basilica della Santissima Annunziata), Floransa'nın tarihi dokusunun en önemli sembollerinden biri olarak, şehrin adını verdiği Piazza della Santissima Annunziata meydanında yer alır.

Bu muazzam yapının bulunduğu alan, Floransa'nın en köklü ve prestijli dini yapılarından biri olmanın ötesinde, şehrin dini ve kültürel geçmişini yansıtan önemli bir merkezdir. Santissima Annunziata, Rönesans dönemi mimarisinin ve sanatının etkileyici örneklerine ev sahipliği yapmasıyla da büyük bir öneme sahiptir.

Yapımına 1444 yılında başlanmış ve ünlü İtalyan mimar Michelozzo di Bartolomeo tarafından inşa edilmiştir. Kilisenin iç mekanına adım attığınızda, büyüleyici bir atmosferle karşılaşırsınız. Santissima Annunziata, zengin iç dekorasyonuyla dikkat çeker.

Her köşesi, ince işçilikle bezenmiş detaylar ve göz alıcı sanat eserleriyle doludur. Özellikle, kilisenin duvarlarını süsleyen freskler, Floransa'nın sanat dünyasına katkıda bulunan büyük ustaların eserlerini barındırır.

Andrea del Sarto, Rosso Fiorentino ve Alessio Baldovinetti gibi Rönesans'ın en önde gelen sanatçılarının eserleri, ziyaretçilere dönemin zarif ve derinlemesine düşünülmüş estetik anlayışını sunar.

Bu eserler, kilisenin her bir duvarına işlenmiş derin anlamlarla bir araya gelir, adeta izleyiciyi bir zaman yolculuğuna çıkarır. Bazilikanın ana şapeli, Meryem Ana'nın doğumu ve müjdesiyle ilgili sahneleri içeren fresklerle süslenmiştir.

Bu freskler, hem görsel hem de dini anlamda kilisenin en değerli parçalarından biridir ve Rönesans sanatının en etkileyici örneklerinden biri olarak kabul edilir. Her bir detay, dönemin sanat anlayışını ve dini inançları yansıtan izler taşır, izleyicilere hem estetik hem de manevi bir deneyim sunar.

Kilisenin içinde yer alan özel bir diğer alan ise "Sancta Sanctorum" adlı şapeldir. Bu şapel, kutsal emanetlerin ve dini objelerin korunması amacıyla ayrılmıştır ve hem ruhani hem de tarihi açıdan büyük bir öneme sahiptir.

Ziyaretçilere, bu kutsal alanda, Floransa'nın dini geçmişini ve kültürel mirasını keşfetme fırsatı sunulmaktadır. Santissima Annunziata Bazilikası, sadece bir dini yapı olmanın ötesinde, Floransa'nın tarihî ve dini mirasını zenginleştiren bir sembol haline gelmiştir.

Aynı zamanda Rönesans sanatının en önemli örneklerinden bazılarını içermesi nedeniyle, sanatseverler ve tarih meraklıları için vazgeçilmez bir ziyaret noktasıdır. Kilise, yerel halk ve turistler tarafından sıkça ziyaret edilmekte, her geçen yıl daha fazla insan bu büyüleyici yapının içinde tarih ve sanatla iç içe bir deneyim yaşamaktadır.

Haritada görüntüle

Museo Nazionale del Bargello

Bergallo Müzesi, tarihi geçmişiyle Floransa'nın en dikkat çekici yapılarından biri olup, geçmişte valilik sarayı, kışla ve hapishane olarak kullanıldıktan sonra günümüzde, Rönesans dönemi sanatının en değerli örneklerinin sergilendiği önemli bir sanat müzesi haline gelmiştir.

Bu tarihi bina, mimari yapısı ve iç mekanlarındaki zarafetiyle de ziyaretçilerini etkileyen bir atmosfer sunar. Müzeye adım attığınız andan itibaren, sizi tarihi bir yolculuğa çıkaracak ve Rönesans sanatının büyüsüne kapılmanızı sağlayacak bir ortam bekler.

Bergallo Müzesi, sadece bir sanat galerisi olmanın ötesinde, Orta Çağ ve Rönesans dönemlerine ait taş işçiliği eserleriyle de büyük bir öneme sahiptir. Donatello, Michelangelo ve Ammannati gibi ünlü sanatçıların eserleri, müzenin en değerli parçalarını oluşturur.

Bu eserler, dönemin sanatsal anlayışını ve estetik anlayışını yansıtan heykeller, figürler ve diğer sanat eserleri ile zenginleştirilmiştir. Müze, ziyaretçilerine yalnızca görsel bir şölen sunmakla kalmaz, aynı zamanda bu eserlerin tarihsel ve kültürel bağlamı hakkında derinlemesine bilgiler de edinme fırsatı sunar.

Müzenin en dikkat çekici bölümlerinden biri, madalyon koleksiyonlarıdır. Bu koleksiyonlar, farklı tarihsel dönemlere ait özel madalyonları bir araya getirir. Madalyonlar, sadece sanatsal birer obje değil, aynı zamanda dönemin kültürel, sosyal ve siyasi yapısı hakkında da önemli ipuçları sunar.

Bu koleksiyonlar, her biri ayrı bir hikaye anlatan madalyonlar ile ziyaretçilerine geçmişe dair derin bir bakış açısı kazandırır. Bergallo Müzesi'nin koleksiyonları sadece heykellerle sınırlı değildir. Aynı zamanda tekstil ve seramik koleksiyonlarıyla da dikkat çeker.

Michelangelo'nun "Bacchus" ve "David-Apollo" gibi ünlü heykelleri de Bergallo Müzesi'nde sergilenen önemli eserler arasında yer alır. Michelangelo'nun eserleri, İtalyan Rönesansı'nın en önemli figürlerinden birini ve sanat tarihinin zirve noktasını temsil eder.

Bergallo Müzesi, Floransa'daki zengin sanat ve kültür mirasının önemli bir parçası olarak, hem yerli hem de yabancı turistler için vazgeçilmez bir ziyaret noktasıdır. Müze, sanatın farklı alanlarından seçilen eserlerle zenginleşmiş koleksiyonları ve tarihi dokusuyla, şehre olan katkısını her geçen gün daha da artırmaktadır.

Haritada görüntüle

Cappelle Medicee

Medici Şapeli (Cappelle Medicee), Floransa'nın tarihi dokusunu en derin şekilde yansıtan ve sanatseverlerin ilgisini çeken en önemli yapılarından biridir. San Lorenzo Bazilikası içinde yer alan bu şapel, sadece dini bir yapı olmanın ötesinde, Rönesans'ın sanat ve kültürünü, özellikle de Medici ailesinin etkisini gözler önüne seren bir hazinedir.

San Lorenzo Bazilikası, Medici ailesinin uzun yıllar boyunca kutsal merkezi olmuş ve ailenin önde gelen üyelerinin cenazelerine ev sahipliği yapmıştır. Bu bazilika, şapel ile birlikte, Floransa’nın büyüklüğünü ve Medici ailesinin gücünü simgeleyen bir mekan olarak özel bir anlam taşır.

Medici Şapeli, özellikle Medici ailesinin mezarlarını içeren bölümüyle tanınır. Şapeller, ailenin önemli üyelerinin sonsuz uykularına ev sahipliği yaparken, onların anılarını ve miraslarını yaşatan birer sanat galerisi gibidir.

Buradaki mezar anıtları, hem tasarımlarıyla hem de temsil ettikleri figürlerle dikkat çeker. Michelangelo tarafından tasarlanan ve tamamlanan iki büyük medyan, şapelin en göz alıcı parçalarındandır.

Bu anıtlar, Medici ailesinin önde gelen üyeleri Lorenzo de’ Medici ve Giuliano de’ Medici’ye ithaf edilmiştir. Michelangelo’nun bu eserleri, sanatçının ne denli derin bir insanlık anlayışına ve tasarımsal ustalığa sahip olduğunu gösterir.

Lorenzo de’ Medici’nin anısına yapılan medyanın üzerinde "Aurora" figürü yer alırken, Giuliano de’ Medici için yapılan diğer medyada ise "Gece" temalı bir figür öne çıkmaktadır. Her iki figür de zamanın alegorik temalarına derin bir anlam katarken, Michelangelo’nun heykellerindeki dinamizm ve zarafet, izleyiciyi adeta zamanın ötesine taşır.

Bu medyanlar, sadece birer mezar anıtı olmaktan çok daha fazlasıdır; onlar, Medici ailesinin tarihsel ve kültürel mirasını simgeler. Şapelin içinde, aynı zamanda bu dönemin en büyük sanatçılarından olan Donatello ve diğer Rönesans sanatçılarının elinden çıkmış freskler ve heykeller de bulunmaktadır.

Bu eserler, Floransa'da o dönemdeki sanatsal devrimi temsil eden en önemli çalışmalar arasındadır. Freskler, şapelin duvarlarında, altın ışıklarla yansıyan figürlerle birer görsel şölene dönüşür. Her detay, Floransa'nın zengin kültürünün bir parçası olarak tasarlanmış ve o dönemin insanlık anlayışını derinden yansıtmaktadır.

Medici Şapeli, aynı zamanda Floransa'nın sosyo-politik tarihinde de büyük bir rol oynamaktadır. Bu yapı, Medici ailesinin Floransa'daki egemenliğini ve kültürel etkisini simgeliyor. Şapel, sadece bir mezar yeri değil, aynı zamanda Rönesans sanatının ve Floransa'nın özgün kültürel mirasının bir yansımasıdır.

Ziyaretçiler, burada hem Michelangelo’nun başyapıtlarını hem de Floransa’nın tarihî derinliğini keşfetme fırsatı bulurlar. Bu şapel, şüphesiz, Floransa’nın kültürel kalbinin attığı yerlerden biri olarak, tarihe, sanata ve insanlığa dair güçlü bir iz bırakmaktadır.

Haritada görüntüle

İlk Siparişine Özel %15 İndirim!
BayiGram’ı keşfetmeniz için tüm siparişlerinizde geçerli %15 indirim bizden!
BAYiGRAM

Floransa’ya Ne Zaman Gidilir?

Floransa, Akdeniz ikliminin tüm özelliklerini barındıran bir şehirdir ve bu durum, hem şehrin doğal güzelliklerine hem de ziyaretçilere sunduğu deneyimlere büyük katkı sağlar. Yaz aylarında, sıcaklık genellikle 20-30 derece arasında değişir, bu da şehri açık hava etkinlikleri ve geziler için ideal bir yer haline getirir.

Floransa'nın kışları ise ılık ve yağışlıdır; sıcaklıklar genellikle 0-10 derece arasında seyretmektedir, bu da soğuk hava severler için bile rahat bir ortam sunar. Kışın yağışlar zaman zaman yoğun olabilir, bu nedenle şehri keşfederken yanınıza şemsiye almak akıllıca olacaktır.

Floransa'yı ziyaret etmek için en uygun dönemler, özellikle haziran ve eylül aylarıdır. Bu aylar, şehrin sıcak havası ile birlikte açık hava etkinliklerinin tadını çıkarabileceğiniz mükemmel bir zaman dilimidir.

Bu dönemde şehrin kültürel etkinlikleri, festivalleri ve gösterileri de yoğunluk kazanır, böylece Floransa'nın zengin tarihini ve sanatını daha derinlemesine keşfetme fırsatı bulabilirsiniz. Bunun dışında, nisan, mayıs ve ekim ayları da Floransa'yı gezmek için oldukça uygun zamanlardır.

Bu aylarda hava, yaz sıcaklıkları kadar bunaltıcı değildir, aynı zamanda şehrin turistik yoğunluğu da biraz daha düşer. Bu sayede daha sakin bir atmosferde şehri gezebilir, Floransa'nın büyüleyici tarihi mekanlarını keşfederken kalabalıktan uzaklaşabilirsiniz.

Floransa’dan Ne Alınır?

Floransa, İtalya'nın sanatı, kültürü ve tarihiyle büyüleyen en özel şehirlerinden biri. Floransa’yı ziyaret ettiğinizde, sadece benzersiz manzaralarla değil, aynı zamanda zengin el sanatları, özgün hediyelikler ve sofistike tasarımlarla da karşılaşacaksınız. İşte, Floransa’dan alınabilecekler:

  • Floransa şalları
  • El yapımı defter
  • Pul
  • Divit gibi kırtasiye ürünleri
  • Parfüm
  • Sabun
  • Krem gibi kozmetik ürünleri
  • Zeytinyağı
  • Sirke
  • Çikolata
  • Seramik ürünler
  • Şarap

Floransa'da Gezmek İçin Kaç Gün Yeter?

Floransa, sanat, tarih ve kültürle dolu bir şehir olarak, her köşesinde sizi farklı bir dünya ile buluşturuyor. Şehrin en popüler turistik yerlerini gezmek için minimum 3 güne ihtiyacınız olacak. Bu süre, şehirdeki en bilinen sanat galerilerini, tarihi anıtları ve ikonik meydanları keşfetmek için ideal bir başlangıçtır.

Floransa'nın sunduğu derinlikli kültürel zenginlikleri tam anlamıyla deneyimlemek ve keşfetmek için 4 gün daha uygun olacaktır. Böylece sadece öne çıkan yerleri değil, aynı zamanda şehrin gizli köşelerini de rahatça keşfetme fırsatı bulabilirsiniz.

4 gün boyunca daha yavaş bir tempoyla seyahat ederken, Floransa'nın özgün atmosferine daha kolay adapte olabilir, yerel kafelerinde oturup bir cappuccino içebilir veya yerel halkın arasına karışabilirsiniz.

Floransa’dan sonra gezilecek bir yer arıyorsanız eğer mutlaka “Milano Gezilecek Yerler” isiml içeriğimize göz atabilirsiniz!

Bu içeriği beğendin mi?
Emojilerle tepkini insanlarla paylaş!
YORUMLAR
Adımı Sansürle
    Bu yazıya henüz yorum yapılmamış, hemen sen yap!
    Bu yazıya henüz yorum yapılmamış, hemen sen yap!
+
Aktif Müşteri
+
Toplam İşlem
+ Kişi
Tam Zamanlı Çalışan
+
Sosyal Medya Platformu