
Selanik Gezilecek Yerler
Selanik gezilecek yerler açısından hem tarihi dokusu hem de canlı atmosferiyle ziyaretçilerine eşsiz bir deneyim sunar. Ege'nin kıyısında konumlanan bu şehir, kültürel mirası, lezzetli mutfağı ve hareketli sokaklarıyla her köşesinde keşfedilmeyi bekleyen detaylar barındırır.

Osmanlı'dan Bizans'a, Antik Yunan’dan modern Yunanistan’a uzanan geçmişi, sokaklarında yürürken bile hissedilir. Hem tarihi yapılarıyla hem de eğlenceli sosyal hayatıyla öne çıkan Selanik, ziyaretçilerini farklı zaman dilimlerine götüren bir atmosfere sahiptir.
Selanik gezisi sırasında Instagram’da paylaştığınız gönderilerin daha fazla kişi tarafından görülmesini istiyorsanız eğer mutlaka takipçi satın al sayfamıza şimdi göz atın!
Selanik Gezilecek Yerler Listesi
Tarih ve kültürle harmanlanmış eşsiz atmosferiyle Selanik, Balkanlar’ın en büyüleyici şehirlerinden biri. Sıcakkanlı insanları, lezzetleriyle damakları şenlendiren mutfağı, İzmir’i anımsatan sahil hattı ve geçmişin izlerini taşıyan sokaklarıyla ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor.
Yunanistan’ın kuzeyinde yer alan ve Atina’dan sonra en çok ilgi gören şehirlerden biri olan Selanik, Roma ve Osmanlı döneminden kalma birçok tarihi yapıya ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda, Türkiye için özel bir anlam taşıyan bu şehir, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu yer olmasıyla da ayrı bir değer kazanıyor. İşte, Selanik’te gezilecek yerler:
Atatürk Evi ve Müzesi

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukluk ve gençlik yıllarının önemli bir bölümü, Osmanlı İmparatorluğu’nun en kozmopolit şehirlerinden biri olan Selanik’te geçti.
O dönemde Osmanlı toprağı olan Selanik, farklı etnik grupların, kültürlerin ve ticaret yollarının kesiştiği hareketli bir liman kentiydi. Atatürk’ün çocukluk yıllarına tanıklık eden bu şehirdeki evi, yıllar sonra “Atatürk Evi” ismiyle müzeye dönüştürülerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu liderinin hatırasını yaşatmaya devam etti.
Bugün bu tarihi yapı, Türk Konsolosluğu ile yan yana konumlanmış olup hem Türk hem de yabancı ziyaretçilerin yoğun ilgisini çekmektedir. Atatürk Evi ve Müzesi, Selanik’in Aya Dimitriya isimli semtinde yer almaktadır.
Müze içerisinde, Atatürk’e ait kişisel eşyalar, döneme ait çalışma belgeleri ve bazı tarihi objeler sergilenmektedir. Evin geçmişi yalnızca Atatürk ve ailesiyle sınırlı değildir; zaman içerisinde farklı ailelerin de bu binada yaşadığı bilinmektedir.
Osmanlı arşivlerindeki kayıtlara göre, Atatürk’ün babası Ali Rıza Bey, 19. yüzyılın sonlarına doğru bu evi kiralamış ve ailesiyle birlikte burada yaşamaya başlamıştır. Üç katlı olan bu tarihi ev, geleneksel Osmanlı konut mimarisine uygun olarak inşa edilmiştir ve haremlik-selamlık bölümlerine sahiptir.
Atatürk’ün bu evin şömineli odasında dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Ancak babası Ali Rıza Bey’in erken yaşta vefat etmesi, aileyi ciddi ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya bırakmış ve bu nedenle evden taşınmak zorunda kalmışlardır.
Pembe renkli dış cephesi, kırmızı kiremit çatısı ve ahşap kafesli pencereleriyle dikkat çeken bu tarihi bina, Atatürk’ün anısını yaşatan önemli yapılardan biri olarak kabul edilmektedir. 1937 yılında Türk Konsolosluğu’nun himayesine geçen bina, uzun yıllar boyunca çeşitli restorasyon çalışmaları geçirmiştir.
2011 yılında ise Yunan hükümeti tarafından “modern anıt” olarak tescillenerek resmî bir koruma altına alınmıştır. Ziyaretçilerine Atatürk’ün çocukluk ve gençlik yıllarına dair önemli ipuçları sunmaktadır.
Beyaz Kule

Selanik’in en ikonik yapılarından biri olan Beyaz Kule, şehrin tarihini ve kültürel dokusunu en iyi yansıtan yapılar arasında yer alıyor. Kentin sahil şeridinde yükselen bu etkileyici yapı, ziyaretçilere adeta geçmişe yolculuk yapma fırsatı sunuyor.
Osmanlı döneminde 15’inci yüzyılda inşa edildiği düşünülen kule, Selanik’in tarih boyunca geçirdiği değişimlerin sessiz bir tanığı konumunda. Zamanında surlarla çevrili olan bu yapı, kenti denizden gelebilecek saldırılara karşı koruma amacıyla inşa edilmiş.
Günümüzde ise şehrin en çok ziyaret edilen turistik noktalarından biri olarak, yerli ve yabancı turistleri kendine çekmeye devam ediyor. Şehirle alakalı birçok hediyelik eşyanın üzerinde bu kulenin siluetine rastlamak mümkün.
Beyaz Kule, yaklaşık 35 metre yüksekliğe sahip olup, tarihi boyunca farklı işlevlerde kullanılmış. Osmanlı döneminde hem bir gözlem kulesi hem de bir hapishane olarak hizmet vermiş olan bu yapı, aynı zamanda meteorolojik gözlemler ve arkeolojik eserlerin muhafaza edilmesi için de değerlendirilmiş.
Günümüzde ise kulenin her katı, ziyaretçilerine Selanik’in tarihine dair farklı bir perspektif sunan koleksiyonlarla dolu. Her katı tek tek gezip detaylı bir şekilde inceledikten sonra, 6’ncı ve en üst kata ulaştığında, Selanik’in eşsiz manzarasını geniş bir açıdan izleme şansı elde edebilirsin.
Burada şehrin nefes kesen deniz manzarasına karşı fotoğraf çekebilir, şehri panoramik olarak seyredebilirsiniz. Beyaz Kule’nin üst katında yer alan restoran, ziyaretçilere hem dinlenme hem de yöresel lezzetleri tatma imkânı sunuyor.
Özellikle Ege ve Akdeniz mutfağının en özel tatlarını deneyimlemek isteyenler için keyifli bir durak niteliğinde. Kulenin içinde, tarihine dair kapsamlı bilgiler sunan görsel anlatımlarla desteklenmiş sergiler ve rehberli turlar da mevcut.
Üstelik bu anlatımlar, Türkçe çevirilerin yer aldığı videolar eşliğinde sunuluyor, böylece ziyaretçiler kulenin tarihi hakkında daha detaylı bilgi sahibi olabiliyor. Beyaz Kule’nin bir diğer önemli özelliği ise Mimar Sinan’a ait bir yapı olarak bilinmesi.
Bu özelliğiyle Osmanlı mimarisinin en önemli eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Aynı zamanda UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alması, kulenin uluslararası alandaki önemini daha da artırıyor.
Eğer Selanik’in tarihini yakından tanımak ve bu eşsiz şehri keşfetmek istiyorsan, Beyaz Kule gezini listenize mutlaka eklemelisiniz. Burada geçireceğin zaman, hem tarihle iç içe olmanı hem de şehrin muhteşem atmosferini doyasıya hissetmeni sağlayacak.
Galerius Kemeri

Kamara adıyla da bilinen Galerius Kemeri, şehrin önemli tarihi yapılarından biri olup, aynı adı taşıyan meydanda yer alır. Bu etkileyici kemerin ve çevresindeki geniş meydanın çevresinde çok sayıda taverna ve kafe bulunur.
Bu mekanlar, hem turistler hem de yerel halk için popüler birer buluşma noktasıdır. Özellikle tatil sezonlarında, bölgeye gelen turistlerin ilgisini çeker. Kamara’nın etrafındaki sokaklar, renkli dükkanlar ve restoranlar sayesinde, her daim canlı ve hareketlidir.
Yerel halk da sıkça bu bölgeyi tercih eder, çünkü sunduğu geniş imkanlar ve rahat atmosferiyle hem dinlenme hem de sosyalleşme fırsatı sunar. Bölgede yapılacak bir gezinti, fotoğraf çekmek isteyenler için de oldukça ideal bir ortam sunar.
Antik kalıntıların ve tarihi yapının estetik görüntüsü, fotoğrafçılar ve gezginler için büyük bir cazibe oluşturur. Galerius Kemeri, Roma döneminin izlerini taşıyan nadir eserlerden biridir. Orijinal yapısında 4 sütun bulunan bu kemer, zamanla tahrip olmuş ve bugüne kadar sadece 2 sütunu sağ kalmıştır.
Sütunların üzerinde, Roma İmparatorluğu'nun zaferlerini simgeleyen figürler dikkatlice işlenmiştir. Bu figürler, dönemin savaşlarına ve askeri başarılarına dair değerli ipuçları sunar. Her bir detay, antik Roma'nın gücünü ve zafer anlayışını yansıtır.
Kamara, özellikle Dimitriou Gounari Caddesi'ne komşu olmasıyla bilinir ve bu cadde üzerinden geçenler için hemen dikkat çeken bir yapıdır. Bu sebeple her zaman kalabalık bir atmosfere sahiptir ve bu yoğunluk, bölgenin dinamik yapısını da pekiştirir.
Galerius Kemeri’nin inşa edilme tarihi M.S. 4. yüzyıla dayanır. Bu dönemde, Roma İmparatorluğu'nun görkemli yapıları ve anıtları şehirdeki gücün ve prestijin sembolü olarak inşa edilmiştir.
Kemerin bulunduğu alan, zaman içinde farklı kültürlerin izlerini taşımaya devam etmiş, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de önemli bir noktaya evrilmiştir. Bugün, kemerin bulunduğu alan, tarihi zenginliğiyle birlikte modern yaşamla harmanlanmıştır.
Aynı zamanda, kemerin yer aldığı noktadan kısa bir yürüyüşle, Osmanlı döneminden kalma Rotonda Camisi’ne ulaşılabilir. Bu cami, bölgenin tarihsel çeşitliliğini ve farklı kültürlerin bir arada varlığını gösteren önemli bir yapıdır.
Aristotelous Meydanı ve Selanik Kordon

Şehrin en ikonik noktalarından biri olan Aristoteles Meydanı, Selanik’in ruhunu yansıtan en hareketli ve en canlı bölgelerden biri olarak öne çıkıyor. Kordon boyunca uzanan bu geniş meydan, tarihi dokusu ve modern yapılarıyla şehrin hem sosyal hem de kültürel merkezi konumunda.
Buraya adım attığınızda, Selaniklilerin ve turistlerin günün her saati keyifle vakit geçirdiğini fark edebilirsiniz. Sabahın erken saatlerinde kahveni yudumlayan insanları, gün içinde alışveriş yapanları ve akşam saatlerinde deniz kıyısında yürüyüş yapanları görmek mümkün.
Meydanın tarihi, sadece günlük yaşantıyla sınırlı değil; burası aynı zamanda önemli siyasi olaylara ve gösterilere de ev sahipliği yapmış köklü bir geçmişe sahip. 1917’deki büyük Selanik yangını sonrasında, ünlü Fransız mimar Ernest Hébrard’ın önderliğinde yeniden tasarlanan Aristoteles Meydanı, Avrupa şehirlerindeki geniş bulvarları andıran bir mimari anlayışa sahip.
Günümüzde yapılan restorasyonlarla daha da çağdaş ve estetik bir görünüme kavuşan meydan, geniş kaldırımları, şık sokak lambaları ve tarihi binalarıyla şehrin siluetini şekillendiren önemli bir merkez hâline gelmiş durumda.
Burada vakit geçirmek, sadece bir meydanı gezmekten çok daha fazlasını sunuyor. Deniz manzarasına karşı konumlanmış kafeler ve restoranlar, Yunan mutfağının en özel lezzetlerini sunarken, sokak sanatçıları ve müzisyenler de meydana farklı bir atmosfer katıyor.
Özellikle akşam saatlerinde ışıklandırmaların devreye girmesiyle birlikte, Aristoteles Meydanı tam anlamıyla büyüleyici bir ambiyansa bürünüyor. Tarihi yapılarıyla da dikkat çeken meydanın çevresinde, Selanik’in sanatsal ve kültürel hayatına yön veren önemli yapılar yer alıyor.
Bunlardan biri de meydanın görkemli yapılarından biri olan Olympion Tiyatrosu. Selanik Film Festivali gibi önemli etkinliklere ev sahipliği yapan bu tarihi yapı, sanatseverler için kaçırılmayacak bir nokta.
Bunun yanı sıra, meydanın tam ortasında, Selanik’in sembollerinden biri olan Aristoteles Heykeli bulunuyor. Felsefenin babalarından biri olarak kabul edilen Aristoteles’in anısına dikilmiş bu heykel, Instagram için fotoğraf çektirmek isteyen turistlerin uğrak noktalarından biri.
Meydanın tam olarak Nikis Bulvarı’nda konumlanması, burayı sadece bir gezinti noktası değil, aynı zamanda alışveriş ve eğlence merkezi hâline de getiriyor. Tarihi Kapani Çarşısı’na yürüyerek kolayca ulaşabilir, burada geleneksel Yunan ürünlerinden hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz.
Eğer Selanik’te yerel yaşama dair daha fazla deneyim yaşamak isterseniz, çarşıdaki dükkanlarda satılan taze ürünleri ve sokak lezzetlerini keşfetmek keyifli olabilir. Tüm bu özellikleriyle Aristoteles Meydanı, Selanik’in kalbinin attığı, tarihi dokusu ve modern atmosferiyle herkesi kendine hayran bırakan eşsiz bir nokta.
Yorgo Rotundası

Yorgo Rotundası, ismini "yuvarlak" anlamına gelen "rotunda" kelimesinden alan Yorgo Rotundası, M.S. 306 yılında inşa edilmiştir. Bu anlamda, Yunanistan’ın en eski ve en tarihi yapılarından biri olarak kabul edilen Yorgo Rotundası, sadece yapısal değil, aynı zamanda kültürel ve dini açıdan da büyük bir öneme sahip.
İlk başlarda tapınak olarak kullanılan bu yapının, zaman içinde çeşitli dönüşümler geçirdiği ve farklı inanç sistemlerinin etkisiyle şekillendiği görülmektedir. İnşa edildikten sonra, pek çok yıl boyunca Yunanistan’ın dini ve toplumsal yapısına tanıklık etmiştir.
Tarihsel süreçte oldukça ciddi depremler ve yağmalara maruz kalan bu büyük yapı, pek çok kez tahrip olmuş, ama buna rağmen günümüze kadar önemli izler taşımayı başarmıştır. Bugün, bu yapının iç mekanında, Hristiyanlık döneminden kalma mozaikler hala gözlemlenebilmektedir, bu da yapının uzun tarihindeki çeşitli inançlara dair önemli birer hatıra olarak varlıklarını sürdürmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen olduğu yıllarda ise Yorgo Rotundası büyük bir dönüşüm geçirmiş ve Sultan Hortaç Camii adıyla hizmet vermeye başlamıştır. Bu dönem, yapının tarihindeki en önemli evrimlerden biri olarak kayda geçmiştir.
Hem mimari hem de fonksiyonel anlamda Osmanlı izlerini taşıyan yapı, cami olarak kullanıldığı süre boyunca, Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel ve dini etkilerinin de bir yansıması olmuştur. Günümüze kadar süregelen süreçte, bu yapının hem Hristiyanlık hem de İslamiyet izlerini taşıması, iki farklı dinin de izlerini görme şansı tanımaktadır.
Bugün, bu izlere yönelik yapılan ziyaretlerde, hem Hristiyanlık hem de İslamiyet dönemlerine ait önemli kalıntılar gözlemlenebilir. Yapının her iki dinin izlerini taşımıyor olması, Yorgo Rotundası’nın kültürel çeşitliliğini ve tarihsel derinliğini ortaya koyan etkileyici bir özellik olarak öne çıkmaktadır.
Egnatia Caddesi’nde yer alan Yorgo Rotundası, ya da bir başka deyişle Sultan Hortaç Camii, günümüzde bir heykel müzesi olarak işlev görmektedir. Bu yeni işlevi, yapının tarihindeki farklı kullanımların bir yansıması olarak, kültürel mirasın korunmasına ve insanlığa sunulmasına olanak tanımaktadır.
Müzeye dönüşmesiyle birlikte, eski tapınak ve cami işlevlerinin ötesine geçerek, tarihin farklı dönemlerine ait sanat eserlerini barındıran bir mekan halini almıştır. Duvar kalınlıkları 6 metreyi bulan güçlü yapısı, mimarisinin ne denli sağlam olduğunu ve zamanın testine ne kadar dayanıklı olduğunu göstermektedir.
Ayrıca, minare kısmı da hala ayakta olup, bu devasa yapının bir zamanlar cami olarak kullanılan bölümünün izlerini taşımaktadır. Yorgo Rotundası, hem tarihi hem de kültürel açıdan büyük bir öneme sahip olmakla birlikte, mimarisi ve içerisindeki sanat eserleriyle de ziyaretçilerine derin bir geçmişi hissettirmektedir.
Selanik Arkeoloji Müzesi

Selanik'in derin tarihini keşfetmek için, şehrin tarihi mirasını gözler önüne seren Selanik Arkeoloji Müzesi'ne uzun bir süre ayırmanız gerekiyor. Şehrin geçmişini her yönüyle gözler önüne seren bu müze, tarih meraklıları için adeta bir zaman yolculuğu fırsatı sunuyor.
1962 senesinde oluşturulan ve şehre kazandırılan bu önemli müzenin tasarımında ünlü Yunan mimar Patroklos Karantinos’un imzası bulunuyor. Minimalist ve fonksiyonel yapısıyla dikkat çeken müzede, genel olarak çağdaş Yunan mimarisinden izlere rastlamak mümkün.
Açık ve geniş sergi alanları, ziyaretçilere rahat bir gezi deneyimi sunarken, sergilenen eserlerin dönemlerine göre ayrılması, müzenin anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Selanik Arkeoloji Müzesi, yalnızca Yunanistan değil, aynı zamanda Makedonya’nın köklü tarihi ve kültürü açısından da büyük önem taşıyor.
Helenistik ve Roma dönemlerine odaklanan müze, ziyaretçilerini antik dünyanın ihtişamıyla buluşturuyor. Müzedeki katlar, kronolojik bir düzene göre oluşturulmuş olup, böylece ziyaretçiler tarihsel gelişimi adım adım takip edebiliyor.
Toplamda 6 ayrı bölümden meydana gelen Selanik Arkeoloji Müzesi, geniş koleksiyonuyla bölgenin tarihine ışık tutuyor. Koleksiyonların oluşturulmasında Yunan mimar Patroklos Karantinos’un önemli bir rolü olduğu biliniyor.
Sergilenen eserler arasında antik mozaikler, zarif seramik örnekleri, duvar resimleri ve freskler öne çıkıyor. Özellikle müzeye damgasını vuran “Makedonya’nın Altını” adlı bölüm, Makedon krallarına ait göz kamaştırıcı altın takılar ve zengin mezar buluntularıyla büyük ilgi çekiyor.
Bu bölümde yer alan değerli mücevherler, taçlar, silahlar ve dini objeler, Makedonya’nın ihtişamlı geçmişine ışık tutuyor. Bunun yanı sıra, “Tarih Öncesinde Selanik” bölümü de ziyaretçilerin yoğun ilgisini çekiyor.
Burada, bölgedeki en eski yerleşim izlerine dair önemli arkeolojik bulgular sergileniyor. Müzede ayrıca, Demeter ve Persephone gibi mitolojik figürleri konu alan heykeller, günlük yaşama dair seramikler ve savaş sahnelerini betimleyen rölyefler de yer alıyor.
Selanik Arkeoloji Müzesi, 2006 yılında gerçekleştirilen büyük bir yenileme sürecinden geçerek, günümüz ziyaretçilerine modern bir müze deneyimi sunacak şekilde yeniden düzenlendi. Ziyaretçiler için interaktif ekranlar, dijital rehberler ve açıklayıcı panolar ile desteklenen sergiler, müzedeki bilgilerin daha kolay kavranmasını sağlıyor.
Aya Dimitri Kilisesi

Aya Dimitri Kilisesi, Osmanlı döneminde camiye dönüştürülen önemli yapılar arasında yer alıyor. Bu dönemde Kasimiye Camii adıyla bilinen yapı, tarihi kaynaklarda ise “Hagios Demetrios” olarak anılmaktadır.
Kilisenin bulunduğu alandaki ilk yapının Erken Hristiyanlık dönemine ait olduğu bilinmektedir; ancak 5’inci yüzyılda, o dönemin İmparatoru tarafından çok daha büyük bir kilise inşa edilmiştir. Bu yeni yapı, hem mimari olarak hem de dini açıdan büyük bir öneme sahipti.
İsmini, şehirdeki en önemli dini figürlerden biri olan ve halk arasında büyük bir saygı gören koruyucu aziz Dimitrios’tan alır. Bizans İmparatorluğu döneminde, bu kilise, yoğun bir şekilde ziyaret edilen bir hac merkezi olma özelliği taşımaktaydı.
Hristiyanların inançları doğrultusunda, Aya Dimitri Kilisesi, hacıların bir araya gelip dua ettikleri, kendilerini manevi olarak yeniledikleri bir yerdi. Zaman içinde artan ilgi, kilisenin önemini daha da pekiştirmiştir.
Kilise içinde, uzun yıllardır büyük bir titizlikle korunan ve ayakta duran mozaikler, ziyaretçilerin ilgisini çeken en dikkat çekici unsurlardan biridir. Bu mozaikler, sadece dini bir değer taşımaz, aynı zamanda o dönemin sanatsal ve kültürel zenginliğini de gözler önüne serer.
Ayrıca kilisenin hemen yanı başındaki hamamdan kalan kalıntılar, bu bölgenin tarihsel geçmişine dair önemli ipuçları sunmaktadır. Bu kalıntılar, hem tarihi hem de kültürel bir miras olarak, ziyaretçilerin burayı tercih etmelerinde büyük bir etkiye sahiptir.
Aya Dimitri Kilisesi, 1988 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilerek uluslararası alanda tanınmış ve onurlandırılmıştır. Bu, yapının sadece dini değil, aynı zamanda kültürel ve tarihi anlamda da ne kadar önemli bir yer olduğunu gösterir.
Selanik Antik Agorası

Aristoteles Meydanı’na sadece birkaç dakika yürüme mesafesinde bulunan Selanik Antik Agorası, ya da bir başka deyişle Roma Forumu, Selanik’in geçmişini tüm ihtişamıyla gözler önüne seren önemli bir arkeolojik alan olarak karşımıza çıkıyor.
Antik bir Yunan kenti olarak tanımlanabilen bu bölge, tarih boyunca şehrin hem politik hem de kültürel merkezi olarak işlev görmüştür. Bu sebeple, Roma dönemi eserleriyle bezeli bu alan, sadece Selanik’in değil, aynı zamanda Yunanistan’ın tarihî kimliğinin de bir parçasıdır.
Günümüzde, Selanik’i ziyaret edenler için bir açık hava müzesi gibi olan bu yer, kentin geçmişine dair pek çok iz taşımaktadır. Ziyaretçi, bu alanda gezinti yaparken, geçmişten günümüze başarıyla korunmuş olan çok sayıda Roma yapıtını görme fırsatına sahip olabilir.
Selanik Antik Agorası, yaklaşık 5 bin yıllık bir geçmişe sahip olup, özellikle yabancı turistler için tam anlamıyla bir cazibe merkezi haline gelmiştir. Bölgede yer alan Hephaestus Tapınağı, eski Yunan inançlarının izlerini taşıyan önemli bir yapıdır.
Tapınak, Roma döneminde kiliseye dönüştürülmüş ve uzun yıllar boyunca korunarak günümüze ulaşabilmiştir. Helenistik dönemde inşa edilen bir diğer önemli yapıt ise Attalos Stoası’dır. Bu stoanın günümüzde ufak bir müze alanına dönüştürülmüş olması, antik dönemin estetiğiyle modern dünyayı birleştiren harika bir örnektir.
Bu yapılar, sadece tarihî değer taşımakla kalmayıp, Selanik’in kültürel mirasını da gözler önüne seriyor. Selanik Antik Agorası'nın bugünkü haline ulaşabilmesi için, yaklaşık 300 modern binanın yıkıldığı ve bu alandaki kazıların titizlikle yapıldığı bilinmektedir.
Bölgedeki kazı çalışmalarının başlangıcı 1859 yılına dayanmaktadır ve bu çalışmalar, 1912 yılında sona ermiştir. O dönemde yapılan kazılar, Selanik’in tarihî dokusunu gün yüzüne çıkarmış ve bu alanı sadece antik yapılarıyla değil, aynı zamanda arkeolojik zenginlikleriyle de önemli bir turistik cazibe merkezi haline getirmiştir.
Heptapyrgion

Şehri kuşbakışı bir noktadan izlemek isterseniz, Yedikule ya da bir başka deyişle Heptapyrgion’a yönelebilirsiniz. Bu nokta, şehri geniş bir perspektiften gözler önüne seren etkileyici manzarasıyla ünlüdür.
Şehir merkezinin en zirve noktası olan Yedikule, yalnızca doğal güzellikleriyle değil, tarihi geçmişiyle de dikkat çeker. Osmanlı döneminde uzun bir süre hapishane olarak kullanılmış olan bu alan, pek çok tarihi olaya şahitlik etmiştir.
Yedikule, zaman içinde bir savunma kalesi olarak inşa edilmiş olsa da, geçirdiği evrimle birlikte farklı dönemlere ait izler taşımaktadır. Günümüzde ise şehrin en turistik yerlerinden biri haline gelmiş olan Heptapyrgion’un bulunduğu bölge, ziyaretçilere eşsiz bir atmosfer sunmaktadır.
Bölgede yer alan çok sayıda kafe ve restoran, hem bölgenin tarihi dokusuna hem de modern yaşamın dinamiklerine uyum sağlayarak, şehre gelenlerin keyifli vakit geçirmelerini sağlamaktadır. Bölge, adından da anlaşılacağı üzere korunarak günümüze ulaşabilen 7 kuleden ve 1 kaleden oluşmaktadır.
Bu kulelerin her biri, tarih boyunca farklı amaçlarla kullanılmış ve her biri kendi döneminin izlerini taşımaktadır. 1431’de Çavuş Bey’in girişimleriyle Bizans surlarının içine inşa edilen kuleler, o dönemde “Zincirli Kule” adıyla anılmaktaydı.
Bu kulelerin iç içe geçmiş tarihi, bölgenin savunma sisteminin ne kadar güçlü olduğunu ve o dönemin mimari mühendisliğinin ne kadar ileri seviyede olduğunu gözler önüne sermektedir. Bugün, Yedikule tam anlamıyla bir açık hava müzesi olarak hizmet vermektedir ve bu durum, bölgenin tarihi dokusunu daha derinlemesine keşfetmek isteyenler için büyük bir fırsat sunmaktadır.
Akropol’ün kuzey yönünde konumlanmış olan bu bölge, sadece ziyaretçilere geçmişin izlerini gösteren bir yer değil, aynı zamanda şehre farklı bir açıdan bakma fırsatı sunarak, tarih ve kültürle iç içe bir deneyim yaşama imkanı da tanımaktadır.
Ano Poli

Geçmiş dönemlerde etrafı genel olarak surlarla çevrili olan Ano Poli, günümüzde de özel olarak korunarak hem tarihi dokusunu hem de kültürel zenginliğini koruyabilen nadir bölgelerden biridir. Bu korunma, bölgedeki çok sayıda tarihi yapının orijinalliğini ve özgünlüğünü günümüze kadar taşımayı mümkün kılmıştır.
Yüzyıllar boyunca zamanın izlerini taşıyan bu yapılar, bugüne kadar varlıklarını sürdürmüş ve şehrin geçmişine dair önemli birer tanık haline gelmiştir. Ano Poli, eski zamanlarda olduğu gibi günümüzde de şehrin en yüksek noktalarından birinde yer alır.
Bu özelliği, ona hem bir stratejik önemin hem de benzersiz bir manzaranın kapılarını aralar. Zaten bölgenin adı da bu coğrafi konumunu yansıtarak “yukarı şehir” anlamına gelmektedir. Heptapyrgion Kalesi ve Atatürk Evi gibi önemli noktalara oldukça yakın bir konumda bulunan Ano Poli, aynı zamanda çok sayıda tarihi manastıra ev sahipliği yapmaktadır.
Bu manastırlar, hem dini hem de kültürel açıdan büyük bir öneme sahiptir. Bölge, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalma yapılarıyla dikkat çeker. Bu mimari zenginlik, iki farklı medeniyetin izlerini taşıyan yapılarla bir arada sunulmaktadır.
Ano Poli’deki yapılar, sadece mimarisiyle değil, aynı zamanda içinde barındırdığı tarihsel ve kültürel değerlerle de büyük bir öneme sahiptir. Bu bölgede adım attığınız anda, şehrin tarihine ve kültürüne olan derin bağınızı hissedebilirsiniz.
Hem Osmanlı'nın hem de Bizans'ın izlerinin bir arada bulunması, bu bölgeyi adeta bir açık hava müzesine dönüştürmüştür. Bu yüzden, Ano Poli’ye adım atmak, sadece bir bölgeyi gezmek değil, aynı zamanda tarihin derinliklerine yolculuk yapmak gibidir.
Ladadika

Selanik’te yerli ve yabancı turistlerin büyük bir ilgi gösterdiği bir diğer popüler nokta olan Ladadika, şehri gezmeye gelenlerin mutlaka uğradığı mekanlardan biri haline gelmiş durumda. Her bir köşesinden tarih fışkıran Ladadika, aslında hem geçmişin derin izlerini hem de bugünün canlı atmosferini bir arada sunuyor.
Limana yakın bir konumda bulunan bu bölge, Selanik’in en hareketli ve en dikkat çeken bölgelerinden biri olarak yüzyıllar boyunca önemli bir rol üstlenmiş. Özellikle de 1917 senesinde meydana gelen büyük yangına kadar, Ladadika şehrin en popüler yerleşim alanlarından biri olarak anılıyormuş.
O dönemde oldukça canlı olan ticari faaliyetler ve çeşitli kültürel etkinliklerle öne çıkan bölge, yangının ardından büyük bir dönüşüm geçirmiş. Yangın, hem fiziksel hem de ekonomik açıdan büyük tahribata yol açmış, şehirdeki ticaret ve diğer sosyal yaşam faaliyetleri ciddi şekilde zayıflamış.
Yangından sonra oldukça yalnız ve terkedilmiş bir hale gelen Ladadika, uzun yıllar boyunca eski ihtişamından uzak bir şekilde varlığını sürdürmüş. Ancak, zamanla bölge tekrar canlanmaya başlamış ve günümüzde, özellikle gece hayatıyla öne çıkıyor.
Yunan ezgileriyle renklendirilen tavernalar, enerjik gece kulüpleri ve sokaklarda yapılan eğlenceli gösterilerle, Ladadika, Selanik’in en keyifli eğlence merkezlerinden biri haline gelmiş. Eğer sen de Yunan müziğinin büyüsüne kapılmak, canlı eğlencelere katılmak ve şehirdeki en iyi gece hayatını deneyimlemek istiyorsanız, Ladadika bölgesi tam da aradığınız bir yer.
Ayrıca Tsimiski Sokağı’na oldukça yakın konumu sayesinde sahile de erişim çok kolay. Sahil boyunca yapacağın bir yürüyüşle, bölgenin sunduğu tarihi dokuyu ve gece hayatını bir arada deneyimleyebilirsiniz.
Bizans Kültürü Müzesi

Açılışı 1994 senesinde gerçekleştirilen Bizans Kültürü Müzesi, Selanik şehrinde Bizans İmparatorluğu’na dair en kapsamlı bilgilere ulaşabileceğiniz yerlerden biri olarak öne çıkıyor. Tarihi Selanik Belediye Binası ile komşu olan müze, Bizans dönemine ait pek çok benzersiz eseri bir araya getiriyor.
Müzede yer alan yaklaşık 3 bin civarında nesne, hem Bizans İmparatorluğu’nun zengin kültürel mirasını hem de günlük yaşamına dair değerli ipuçlarını gözler önüne seriyor. Bizans Kültür Merkezi’nde bulunan koleksiyonlar tematik olarak ayrılmış olup, ziyaretçilere belirli bir tarihsel süreç içinde bütünsel bir bakış sunuyor.
Müze, sadece kendi kalıcı koleksiyonlarıyla değil, aynı zamanda yılın belirli zamanlarında düzenlenen geçici sergilerle de dikkat çekiyor. Bu sergiler, Bizans dönemi ve daha geniş bir tarihi çerçevede farklı temalar üzerinden yeni perspektifler kazandırıyor.
Ziyaretçiler, müzenin dinamik yapısı sayesinde her seferinde yeni bir deneyim yaşama fırsatına sahip. Bunun yanı sıra, Bizans Kültürü Müzesi 2005 yılında Avrupa Konseyi Müze Ödülü’nü kazanarak uluslararası alanda da büyük bir başarıya imza atmış bir kurum olarak tanınıyor.
Müze, 12 bin metrekarelik geniş bir alanda hizmet veriyor ve içerisinde pek çok farklı eser türünü barındırıyor. Mezar yapıtları, geleneksel araç gereçler, resimler ve heykeller gibi çeşitli sanat eserleri müzenin zengin içeriğini oluşturuyor.
Müzenin en çok ilgi gören bölümleri arasında “Erken Hristiyan Konutları” ve “Erken Hristiyan Kiliseleri” gibi temalar öne çıkıyor. Bu alanlarda sergilenen eserler, dönemin dini ve sosyal yaşamına dair derinlemesine bilgi sunarken, aynı zamanda Bizans İmparatorluğu’nun etkileyici mimari yapıtlarını gözler önüne seriyor.
Makedonya Halk Cumhuriyeti ve Trakya Etnoloji Müzesi

Selanik’e adım attığınızda, Makedonya’nın tarihine dair pek çok izle karşılaşmanız olasıdır. Bunlardan biri de Makedonya Halk Cumhuriyeti ve Trakya Etnoloji Müzesi’dir. Zorlu mücadelelerle şekillenen bir dönemi gözler önüne seren bu müze, halk için büyük bir onur kaynağıdır.
1892 yılında, ünlü mimar Ernst Ziller’in önderliğinde inşa edilen bina, ilk başlarda konsolosluk olarak kullanılmıştır. O dönemde, Makedon direnişine öncülük eden subaylar, sıklıkla burada gizli toplantılar düzenlemişlerdir.
Balkan Savaşı’nın ardından, konsolosluğun rolü azalırken, bina çeşitli işlevlere bürünmüştür; bir eğitim kurumu ve hapishane olarak da kullanılmıştır. 1978’de yaşanan büyük yangın sonrasında, bina kullanılmaz hale gelmiştir.
Ardından gerçekleştirilen onarımın ardından 1982 yılında tekrar açılan Makedonya Halk Cumhuriyeti ve Trakya Etnoloji Müzesi, dönemin askerî kıyafetleri, rütbe işaretleri, silahlar ve cephaneler gibi önemli materyalleri sergilemektedir. Müze, aynı zamanda mücadele dönemine dair görseller ve sunumlarla, zorlu koşulları ziyaretçilerine aktarmaktadır.
Azize Sofya Kilisesi

Aya Sofya Kilisesi olarak da bilinen Azize Sofya Kilisesi, Atina'nın tarihi merkezinde, Ermou Sokağı üzerinde yer alıyor. Şehirle özdeşleşmiş bu görkemli yapının, hem içindeki zarif mozaikleri hem de duvarlarındaki etkileyici resimleri, ziyaretçilerine görsel bir şölen sunuyor.
Ayrıca, yüksek kemerleri ve detaylı yapısı, yapının mimari olarak ne denli özel olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. 620 yılında inşa edildiği tahmin edilen Azize Sofya Kilisesi, Bizans İmparatorluğu'nun ihtişamını ve sanatsal anlayışını yansıtan bir yapı olarak tarihte önemli bir yer tutuyor.
Bu kilisenin, yapısal olarak daha önce bulunduğu alanda var olan bir başka Bizans bazilikasının üzerine inşa edildiği ve bu bazilikanın bir deprem sonucunda yıkıldığı düşünülüyor. Venedikliler'in bölgedeki hakimiyetine geçmesinin ardından, kilise bir süre Katolik katedraline dönüştürülmüş.
Osmanlı İmparatorluğu dönemiyle birlikte, yapı büyük bir dönüşüm yaşamış ve camiye dönüştürülerek, İslam dünyasının ibadet gereksinimlerine hitap etmeye başlamıştır. Ancak, 1912 yılına gelindiğinde, bu tarihi yapının orijinal kimliği yeniden kazandırılmış ve Azize Sofya Kilisesi olarak hizmet vermeye devam etmiştir.
Zaman içinde farklı kültürlerin ve inanç sistemlerinin izlerini taşıyan bu eşsiz yapı, her dönemde kendine özgü bir önem kazanmış ve farklı medeniyetlerin birleşim noktası olmuştur. Özellikle kubbe kısmındaki zarif süslemeler ve estetik detaylar, Azize Sofya Kilisesi'nin mimarisinin ne kadar özel olduğunu gözler önüne seriyor.
Yapının bu bölümü, özellikle sanatseverler ve tarih meraklıları tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir. Ayrıca, 177 yıl önce meydana gelen büyük yangına rağmen, Azize Sofya Kilisesi'nin yapısal olarak büyük oranda hasar almamış olması, onu hayranlıkla izlenilen nadir tarihi yapılardan biri haline getirmiştir.
Vlatadon Manastırı

Selanik şehrinin en önemli dini mekanlarından biri olan Vlatadon Manastırı, 1351 yılında inşa edilmiştir ve tarihi boyunca pek çok önemli olaya tanıklık etmiştir. Günümüze kadar büyük ölçüde orijinalliğini koruyarak gelen bu eşsiz yapıda, özellikle iç süslemeler ve detaylar, her yıl pek çok yerli ve yabancı turisti kendine çekmektedir.
Manastırın iç mekanındaki freskler ve ikonalar, döneminin sanatsal zenginliğini yansıtarak ziyaretçilerine hem tarih hem de sanat açısından derin bir izlenim bırakmaktadır. Ayrıca, yapının yapımında kullanılan taşlar ve mimari detaylar, dönemin estetik anlayışını en iyi şekilde ortaya koymaktadır.
Vlatadon Manastırı, Selanik'in tarihi ve kültürel dokusuyla özdeşleşen, şehrin yukarı kesiminde yer alan ve "Yukarı Kent" olarak bilinen bölgededir. Bu bölge, Selanik’in en eski yerleşim alanlarından biri olup, hem tarihi yapıları hem de eşsiz manzaralarıyla dikkat çekmektedir.
Manastır, aynı zamanda bu bölgenin varlığını sürdüren ender yapılarından biridir. Bu durum, Osmanlı döneminin etkilerini de gözler önüne seriyor. Osmanlı İmparatorluğu, Selanik’i fethettikten sonra şehre birçok yeni yapı kazandırmış ve mevcut dini yapıları da farklı işlevlere sokmuştur.
Vlatadon Manastırı da, bu dönemde Osmanlı’nın etkisi altında kalmış ve değişik işlevler üstlenmiştir. Özellikle Osmanlı döneminde, manastır bir süre cami olarak kullanılmıştır. Ancak, kısa süreli bu dönüşüm, Osmanlı yönetiminin hoşgörüsüyle sınırlı kalmış ve sonunda özel bir fermanla manastırın asıl dini işlevlerine geri dönmesine izin verilmiştir.
Bugün UNESCO tarafından korunma altına alınmış olan Vlatadon Manastırı, sadece bir dini yapı olmanın ötesinde, Selanik'in kültürel mirasının bir parçası olarak büyük bir öneme sahiptir. Manastır, Osmanlı döneminde de kısa aralıklarla çeşitli onarımlar görmüştür.
Bu restorasyonlar sayesinde, yapının tarihi dokusu zarar görmeden zamanla yenilenmiş ve uzun yıllar boyunca bakımlı kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun katkıları, manastırın uzun süreli ayakta kalmasında önemli bir rol oynamıştır.
Zaman içinde birçok kez bakım ve restorasyondan geçirilen Vlatadon Manastırı, her yönüyle tarihi bir miras olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bu manastır, yalnızca dinî bir anlam taşımanın ötesinde, Selanik’in tarihindeki farklı kültürel katmanları bir arada barındıran eşsiz bir yapıdır.
Kapani Çarşısı

Selanik şehri, alışveriş yapmak isteyenler için açık ve kapalı yapıda pek çok alışveriş merkezi sunuyor. Bu alışveriş merkezleri, sadece moda ve teknolojik ürünler değil, aynı zamanda gastronomik lezzetlerle de dikkat çekiyor.
Eğer yemek kültürüne ve yerel tatlara ilgi duyuyorsanız, şehrin özel çarşılarını keşfetmek oldukça keyifli bir deneyim olacaktır. Bu çarşılardan biri de Kapani Çarşısı. Yöresel lezzetlere meraklı olanların mutlaka uğraması gereken bir yer olarak öne çıkıyor.
Modiano bölgesine oldukça yakın konumda bulunan Kapani Çarşısı, Selanik’in geleneksel dokusunu koruyan ve zamanın izlerini taşıyan üç pazardan biri olarak kabul ediliyor. Kapani Çarşısı, sıcak ve canlı atmosferiyle alışveriş yapmak isteyenleri cezbediyor.
Burada, taze çiftlik ürünlerinden meyve ve sebzelere, baharatlardan deniz ürünlerine kadar pek çok farklı lezzet bulmak mümkün. Ayrıca, geleneksel Yunan mezelerinin sergilendiği ilginç tezgâhlara rastlamak da oldukça olası.
Her köşe başında farklı bir tat deneyimi sunan tezgâhlar, burayı gastronomi tutkunları için adeta bir cennet haline getiriyor. Hem şehrin merkezine yakınlığı hem de uygun fiyatlı alışveriş imkânları ile Kapani Çarşısı, her daim büyük kalabalıklara ev sahipliği yapıyor.
Bey Hamamı

Cennet Hamamı olarak da bilinen Bey Hamamı, Selanik’in en önemli tarihi yapılarından biri olarak öne çıkmaktadır. Aristoteles Meydanı'na oldukça yakın bir konumda yer alan bu etkileyici yapının, aynı zamanda Panagia Halkeon Kilisesi’ne de komşu olması, onu şehrin kültürel dokusunun önemli bir parçası haline getirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar ulaşan bu tarihi hamam, 2. Murad’ın 1444 yılında yaptığı girişimler sayesinde inşa edilmiştir. Her ne kadar dış cephesi bakım açısından oldukça yıpranmış ve zamanın izlerini taşırsa da, içerideki zengin Osmanlı mirası ve geleneksel izler, zamanla kaybolan zarafetin birer hatırası olarak dikkat çeker.
Bey Hamamı, erkek ve kadın bölümlerinin ayrı olarak düzenlenmiş olmasıyla, geleneksel Osmanlı hamam kültürünü günümüze taşır. Hamamın duvarlarında yer alan tarihi resimler, hem Osmanlı’nın sanatsal yaklaşımını hem de dönemin yaşam tarzını gözler önüne serer.
Her bir detay, ziyaretçiyi adeta geçmişe bir yolculuğa çıkarır. Yüzyıllar boyunca hamamın içindeki atmosferde farklı sosyal kesimlerden insanlar bir araya gelmiş, hem bedensel hem de ruhsal arınma süreçlerine dahil olmuşlardır.
Bey Hamamı’nın tarihi atmosferi sadece hamam faaliyetleriyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda kültürel aktivitelerin ve sergilerin düzenlendiği bir mekân haline gelmiştir. Sanatseverler ve kültür meraklıları, bu eşsiz tarihi yapının içinde farklı etkinliklere katılmak için sıklıkla burayı tercih ederler.
Büyük İskender Parkı ve Heykeli

Şehrin sevilen ve simgesel noktalarından biri olan Büyük İskender Parkı ve Heykeli, özellikle sahil kısmı ile şehre ait önemli semboller arasında yer alıyor. Tarihsel ve kültürel anlamda büyük bir değeri olan bu bölge, sadece yerel halk için değil, aynı zamanda şehir dışından gelen turistler için de oldukça önemli bir cazibe merkezi oluşturuyor.
Büyük İskender’in anıtı, şehre olan katkısının bir simgesi olarak, 1973 senesinde halkın büyük bir katkısı ile inşa edilmiştir. Heykelin yapımında kullanılan kaynakların tamamen halkın gönüllü bağışlarıyla toplanmış olması, bu yapıtın ne kadar toplumsal bir anlam taşıdığının bir göstergesidir.
Büyük İskender Heykeli, tam 6 metre uzunluğu ile dikkatleri üzerine çekiyor ve bu özelliği ile Yunanistan’daki en uzun heykel olarak öne çıkıyor. Ayrıca, 4 tonluk devasa ağırlığıyla heykel, hem boyutları hem de sanatsal değeriyle çevresindeki yapıları gölgede bırakıyor.
Heykelin tasarımını üstlenen sanatçı, ünlü Yunan heykeltıraş Evangelos Moustakas’ın imzasını taşıyor. Moustakas’ın zarif dokunuşları, heykelin her bir detayına hayat veriyor ve izleyiciyi geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Thermaikos Körfezi’ni arkasına alarak konumlanan park ve heykel alanı, bölge halkının yanı sıra turistler için de huzurlu bir dinlenme alanı sunuyor. Heykelin çevresindeki park, yeşil alanları ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerine sakin bir ortam sağlamanın yanı sıra, şehri keşfetmek isteyenler için de dinlenme imkanı sunuyor.
Park alanında, ziyaretçilerin konforunu gözeterek yerleştirilmiş çok sayıda bank, çeşme ve ağaç bulunuyor. Ayrıca, çeşitli etkinliklerin ve aktivitelerin düzenlendiği alanlar da mevcut. Her yaş grubundan insanın rahatça vakit geçirebileceği bu alan, şehrin sosyal yaşamının merkezlerinden biri haline gelmiş durumda.
Hamidiye Çeşmesi

Selanik’te Osmanlı’dan kalan nadir ve etkileyici yapılardan biri de Hamidiye Çeşmesi’dir. Şadırvan Meydanı içerisinde yer alan bu tarihi çeşme, yerel halk tarafından Sintrivani adıyla bilinmektedir. 1889 yılında Sultan Abdülhamid’in emriyle inşa edilen Hamidiye Çeşmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun zarif ve geleneksel mimarisinin güzel bir örneğidir.
İnşa edildiği dönemde, Osmanlı’nın estetik anlayışını ve suya verdiği önemi en iyi şekilde yansıtan bir yapı olarak dikkat çeker. Çeşmenin inşa edilmesinin arkasındaki tarihsel bağlam da oldukça ilginçtir.
Osmanlı İmparatorluğu, su kemerleri ve çeşmeler aracılığıyla halkın su ihtiyacını karşılamanın yanı sıra, aynı zamanda sosyal ve kültürel anlamda da önemli bir rol üstlenmiştir. Hamidiye Çeşmesi de bu geleneği devam ettiren bir yapıdır.
İhtişamlı yapısının yanı sıra, bölgedeki sosyal hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş, insanlar için hem bir su kaynağı hem de bir toplanma alanı olmuştur. Hamidiye Çeşmesi’nin açılış günüyle ilgili en ilginç ve unutulmaz anlardan biri de çeşmeden su yerine şerbet akmasıdır.
Bu olay, o dönemin halkı için büyük bir sürpriz olmuş ve açılış, bir festival havasında gerçekleşmiştir. Selanik’teki bu anı, halk arasında zamanla bir efsaneye dönüşmüştür. O dönemdeki açılışın büyüklüğünü ve ihtişamını simgeleyen bu olay, Hamidiye Çeşmesi’ni sadece bir su kaynağı olmaktan çıkarıp, şehrin hafızasında derin izler bırakan bir sembole dönüştürmüştür.
Ethnikis Aminis Caddesi’nin köşesinde yer alan çeşmenin üst kısmı, orijinal yapısının bir kopyası olarak yeniden inşa edilmiştir. Bu yeniden yapım süreci, hem tarihi yapının korunmasına yönelik bir adım olmuş hem de geçmişle bağları canlı tutarak, ziyaretçilere Osmanlı’nın görkemli izlerini gösterme amacını gütmüştür.
NOESIS Bilim Merkezi ve Teknoloji Müzesi

Selanik'in kuzey kısmında yer alan NOESIS Bilim Merkezi ve Teknoloji Müzesi, bilim ve teknolojiyi gelecek nesillere aktarma amacı güderek 1978 yılında açılmıştır. Müzede, manyetizma, elektrik, mekanik ve telekomünikasyon gibi çeşitli alanlarda interaktif sergiler yer almaktadır.
Çocukların bilimle eğlenceli bir şekilde tanışabileceği çeşitli parkurlar ve etkileşimli istasyonlar da ziyaretçilere sunulmaktadır. Teknolojik gelişmelerle paralel olarak sürekli yenilenen NOESIS'in tasarımında, ünlü mimar Denis Laming’in imzası bulunmaktadır.
Dış yapısı, büyük bir küreye benzeyen modern mimarisiyle dikkat çekmektedir ve müze yalnızca içeriğiyle değil, dış görünüşüyle de ilgi odağı olmuştur. Görsel ve işitsel sunumların yanı sıra, hareket simülatörleri gibi yaratıcı öğrenme yöntemleriyle ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunulmaktadır.
Thessaloniki’s Waterfront

Yaklaşık 3 km’lik bir sahil şeridi boyunca uzanan Thessaloniki’s Waterfront, her biri büyüklükleriyle dikkat çeken 2 binin üzerinde ağaçla çevrili bir doğa harikası. Bu büyüleyici alanda doğanın güzelliğiyle iç içe olmak mümkündür.
Ayrıca, bölgenin en dikkat çekici özelliklerinden biri olan 11 bin metrekarelik devasa bir oyun alanına sahip olması, özellikle çocuklu aileler için harika bir fırsat sunuyor. Geniş oyun alanları, çeşitli eğlenceli aktiviteler ve güvenli ortam, burada zaman geçirmeyi her yaştan ziyaretçi için cazip kılıyor.
Bölge, birçok kaynağa göre “Selanik’in Yeni Kıyısı” olarak tanımlanıyor. Sahil boyunca hem dinlenme hem de oyun alanlarıyla donatılmış bu bölge, sürekli olarak yapılan düzenlemeler ve yeniliklerle her zaman taze ve cazip kalmayı başarıyor.
Gerek yerel halkın gerekse turistlerin favori mekanlarından biri haline gelen Thessaloniki’s Waterfront, keyifli bir yürüyüş yapmanın, manzarayı izleyerek dinlenmenin, ya da çocuklarla oyun oynarken vakit geçirmenin mükemmel bir adresi.
Panagia Dexia Kilisesi

Meşhur Galerius Kemeri’ne komşu olan Panagia Dexia Kilisesi, 11’inci yüzyıldan kalma bir kilisenin yerine inşa edilmiş ve bu kilise, yapıldığı dönemin kültürel ve dini geçmişini yansıtan önemli bir yapıdır.
Ancak, sanılanın aksine, Panagia Dexia Kilisesi oldukça yeni bir yapıdır ve 1956’dan bu yana hizmet vermektedir. Bu tarih, kilisenin sadece mimari olarak değil, aynı zamanda şehrin dini hayatına katkı sağlama açısından da ne denli genç bir yapıyı temsil ettiğini gösteriyor.
Bir Bizans Ortodoks kilisesi olan Panagia Dexia, ihtişamlı yapısı ve görkemli dekorasyonuyla dikkat çeker. Kilisenin mimarisinde genel olarak Barok stilin egemen olduğunu görmek mümkündür.
Barok tarzının etkisi, kilisenin dış cephesinden iç mekanına kadar her detaya yansımış, zengin süslemeler ve ayrıntılarla göz alıcı bir atmosfer oluşturulmuştur. Bu etkiler, hem dini hem de sanatsal açıdan büyük bir değer taşır.
Kilisenin mimari planı ise kare haç formunda olup, toplamda üç kubbeye sahiptir. Her kubbe, yapının denge ve estetik anlayışını simgelerken, iç mekanın genişliğini ve derinliğini vurgular. Aynı zamanda, oval formdaki orijinal pencereleriyle de dikkat çeker.
Bu pencereler, mekanın içini doğal ışıkla aydınlatarak, ziyaretçilerin içine girdiği anda huzur veren bir atmosfer yaratır. Kilise, halk arasında “Kızıl Kilise” adıyla da anılmaktadır. Bu ismin, kilisenin iç mekanındaki sıcak tonlardan veya çevresindeki atmosferden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Şehrin en modern kiliselerinden biri olan Panagia Dexia, tarihsel olarak önemli olduğu kadar, mimari açıdan da çağdaş bir estetik anlayışı taşır. Zengin freskler ve resimlerle bezeli iç mekan, kiliseyi sadece dini bir ibadet yeri olmanın ötesine geçiren bir sanat galerisi gibi sunar.
Hagia Sophia

Eğer Hermes Caddesi'nin doğu ucuna doğru ilerlerseniz, kentin en önemli dini yapılarından biri olan Ayasofya Kilisesi'ni keşfetme şansınız olur. Bizans döneminin mimari zenginliğini günümüze taşıyan bu kilise, kökenlerini 3. yüzyıla kadar takip edebileceğiniz bir geçmişe sahip.
İstanbul’daki ünlü ve büyük adaşı örnek alınarak tasarlanmış olan yapı, 1917'deki büyük yangından zarar görmeden günümüze kadar korunabilmiştir. İnşa süreci ise 7. yüzyılda başlamıştır. Hagia Sophia, 10. yüzyılda eklenen mozaiklerle daha da görsel bir çekicilik kazanmış.
Özellikle kubbesinde yer alan sanat eserlerine dikkatle bakıldığında, her detayda bir ustalığın izleri görülebilir. Yüzyıllar boyunca katedral olarak kullanılan bu tarihi yapı, Osmanlı döneminde büyük bir değişim geçirmiştir. Yapıya bir minare eklenerek camiye dönüştürülmüştür.
Volvi

Ülkenin en büyük iki gölünden biri olan Volvi, Strymonikos Körfezi’nin hemen batı kısmında, büyüleyici manzarasıyla göz kamaştıran bir konumda yer alıyor. Bu göl, çevresindeki doğa ile adeta iç içe geçmiş ve tüm görkemiyle görenleri kendine hayran bırakmaktadır.
Gölün etrafı, yemyeşil araziler, hafif engebeli tepeler ve doğal alanlarla kaplı olup, her adımda farklı bir güzellik keşfedilmektedir. Volvi’nin kuzey kısmı ise daha zorlu iklim koşullarıyla dikkat çekiyor; soğuk ve rüzgarlı hava, bölgenin doğal yapısını benzersiz kılıyor.
Volvi Gölü, çevresindeki iki büyük ormanlık alanla da tanınır. Bunlardan biri, doğal yaşamın zenginliğini barındıran Rentina Ormanı, diğeri ise Apollonia Ormanı’dır. Bu ormanlar, hem faunası hem de florası ile büyük öneme sahiptir.
Bu iki ormanın etrafında bulunan gölde, yaklaşık 350 bine yakın farklı bitki çeşidi yetişmektedir. Bölgedeki biyolojik çeşitlilik, göl çevresinde yapılan doğa yürüyüşlerini ve keşifleri daha da büyüleyici kılmaktadır.
Ayrıca, bölgede dikkat çeken doğal anıtlar arasında yer alan iki çınar ağacı da, uzun yıllar boyunca bu topraklarda yaşayanların gözdesi olmuştur. Bu devasa çınar ağaçları, hem görsel hem de tarihi anlamda büyük bir öneme sahiptir.
20 kilometre uzunluğunda ve 22 metre derinliğinde olan Volvi Gölü, sadece güzellikleriyle değil, aynı zamanda uluslararası düzeydeki önemiyle de tanınmaktadır. Ramsar Uluslararası Sözleşmesi kapsamında özel olarak korunmaktadır.
Selanik Sinema Müzesi

Eğer sıkı bir sinema tutkunuz varsa, Selanik’te yer alan ve dünyanın en iyi sinema müzelerinden biri olarak kabul edilen bu müzeyi mutlaka ziyaret etmelisiniz. 1995 senesinde kurulan Selanik Sinema Müzesi, şehir merkezine oldukça yakın bir konumda yer almakta ve limana birkaç adım mesafededir.
Bu müze, sinema tarihine olan katkıları ve Yunan sinemasına dair derin izler bırakan sergileriyle sinemaseverler için tam bir cennet niteliğindedir. Müzenin kapısından adım attığınız anda, sinema dünyasının geçmişten günümüze nasıl evrildiğini gözler önüne seren bir yolculuğa çıkarsınız.
1900’lü yıllarda yapılan ilk amatör film denemelerinden, günümüz modern sinema estetiğine uzanan bir süreç, her bir adımda size sinemanın büyüleyici dönüşümünü anlatır. Müzede yer alan eserler ve gösterimler, dönemin teknolojik gelişmeleriyle birlikte sinemanın sanatla birleşmesini de sergilerken, sizi adeta geçmişe bir yolculuğa çıkarır.
Özellikle Yunan sinemasının büyük bir ağırlığa sahip olduğu bu müze, hem tarihi hem de kültürel açıdan son derece değerli bir koleksiyona sahiptir. Bu arada, Selanik Sinema Müzesi sadece sergileriyle değil, aynı zamanda dünya çapında önemli sinema dergileri ve kitap koleksiyonlarıyla da dikkat çekiyor.
Müze, 10 binin üzerinde sinema dergisi ve kitabına ev sahipliği yapıyor, bu da onu sinema literatürüne olan katkıları açısından eşsiz bir kaynak haline getiriyor. Özellikle sinema tarihi üzerine ilgi duyanlar, burada bulacakları materyallerle derinlemesine bir araştırma yapma fırsatı bulabilirler.
Müzenin hemen girişinde ise, Yunanistan sinemasının büyük ustalarından Theo Angelopoulos’a ait bir heykel yer alır. Bu heykel, müzenin Yunan sinemasına olan saygısının bir simgesi olarak, her ziyaretçiyi karşılar ve sinemanın büyüsüne adım atmaya davet eder. Eğer sinema ve sanatın birleşimiyle ilgili bir tutkunuz varsa, bu müze, kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir.
Selanik’e Ne Zaman Gidilir?
Selanik'e seyahat etmek için en uygun zamanlar nisan-mayıs ve eylül-ekim ayları arasındadır. Bu dönemler, şehrin doğal güzelliklerinin tadını çıkarmak için ideal zamanlardır. İlkbahar, şehri adeta bir çiçek bahçesine dönüştürür; doğa uyanırken, sıcaklık da rahat edilebilecek seviyelere gelir.
Havanın serinliği, yürüyüşler yapmayı ve şehrin tarihi sokaklarını keşfetmeyi daha keyifli hale getirir. Ayrıca, bu dönemde turistik mekanlar daha sakin olduğu için kalabalıklardan kaçınarak, popüler yerleri daha rahat gezebilirsiniz.
Eylül ve ekim ayları ise sonbaharın geldiği, havanın sıcak yaz günlerine göre biraz daha ılıman olduğu aylardır. Bu dönemde turist sayısı yazın zirveye ulaşan kalabalıklarından daha azdır, bu da şehri daha huzurlu bir şekilde keşfetmenizi sağlar.
Ayrıca, sonbaharın gelişmesiyle birlikte, şehri çevreleyen doğa da renk değiştirir ve gezginlere muazzam manzaralar sunar. Yazın yoğunluğunun düşmesiyle birlikte oteller ve restoranlar daha rahat ulaşılabilir olur.
Kış aylarında ise Selanik, serin ve yağışlı bir hava hakimdir. Özellikle aralık, ocak ve şubat aylarında yağmurlar sıkça görülebilir. Bu dönemde turist sayısının azalmasıyla birlikte bazı popüler turistik yerler, bakım veya düşük sezona girmeleri nedeniyle kapalı olabilir.
Kış, şehri daha otantik bir şekilde deneyimlemek isteyenler için eşsiz bir fırsat sunar. Yerel yaşamı daha derinden keşfetmek ve şehirdeki kültürel etkinliklere katılmak, kışın Selanik’te yapabileceğiniz keyifli aktiviteler arasında yer alır.
Özellikle tiyatro ve konserler gibi etkinlikler, bu dönemde şehirde daha fazla ilgi görebilir. Selanik gezisi için en ideal mevsim, şehri keşfetmek isteyenler için ilkbahar ve sonbahar dönemleridir. Bu aylarda hava hem konforludur hem de şehri daha sakin bir şekilde gezme imkânı sunar.
Selanik’te Nerede Kalınır?
Selanik, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle dikkat çeken, aynı zamanda modern yaşamın keyfini sürebileceğiniz bir şehir. Yunanistan’ın ikinci büyük kenti olan Selanik, hem tarihi dokusunu korurken hem de dinamik bir yaşam sunuyor.
Şehir, sıcak insanları, nefis mutfağı, tarihi yapıları ve eşsiz manzaralarıyla her yıl yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Peki, Selanik’te nerede kalınır? İşte, Selanik'te konaklama seçenekleri ve en popüler bölgeler:
- Aristotelous Meydanı ve Çevresi: Selanik’in kültürel kalbi olarak adlandırılabilecek bir yerdir ve şehrin zengin tarihini modern yaşamla harmanlayan atmosferiyle ziyaretçilerini büyüler. Meydan, sadece bir toplama alanı değil, aynı zamanda festivaller, konserler ve sosyal aktiviteler için sıklıkla tercih edilen bir mekândır. Her yıl düzenlenen etkinliklerle meydan, şehrin kültürel dinamizmini gözler önüne serer. Meydan çevresindeki oteller, şehrin canlı ve enerjik atmosferini deneyimlemek isteyen yerli ve yabancı turistler için mükemmel bir konaklama alternatifi sunar. Özellikle gece saatlerinde meydanın çevresi, yürüyüş yapmayı sevenler ve sokak sanatçılarını izlemek isteyenler için ideal bir bölgeyi oluşturur.
- Ladadika Bölgesi (Gece Hayatı ve Eğlence): Eğer gece hayatı ve eğlence sizin için ön plandaysa, Selanik’in en hareketli bölgelerinden biri olan Ladadika, geceyi renklendirecek sayısız olanak sunar. Ladadika, tarihi dokusunu modern yaşamla birleştirerek, gece hayatını keşfetmek isteyenler için mükemmel bir yerdir. Eski taş binaların arasında yer alan barlar, kulüpler ve restoranlar, şehrin en popüler eğlence merkezlerinden bazılarını barındırır. Bölge, gece geç saatlere kadar canlı ve hareketlidir. Ladadika’da zaman geçirmek, şehrin eğlenceli ve enerjik ruhunu keşfetmek için eşsiz bir fırsattır.
- Ano Poli ve Çevresi (Tarihi Gezi): Tarihi bir gezi planlıyorsanız, Selanik’in en eski ve en etkileyici bölgelerinden biri olan Ano Poli’yi ziyaret etmelisiniz. Bu bölge, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan tarihi yapılarıyla öne çıkar. Aynı zamanda, şehri tepeden görebileceğiniz manzaralarıyla da dikkat çeker. Ano Poli’de konaklamak, geçmişin izlerini sürmek isteyenler için harika bir deneyim sunar. Bölge, Selanik’in tarihini ve kültürünü derinlemesine keşfetmek isteyen ziyaretçiler için ideal bir yerleşim alanıdır.
- Vardar Meydanı (Alışveriş): Alışveriş tutkunları içinse Selanik’te en uygun bölge, Vardar Meydanı’dır. Şehrin ana ulaşım merkezlerinden biri olan bu bölge, alışveriş yapmak isteyenler için mükemmel bir lokasyondur. Vardar Meydanı, şehrin en önemli alışveriş caddelerine çok yakın olup, alışveriş olanaklarıyla çevrilidir. Burada konaklamak, hem alışveriş yapmak isteyenler için pratik hem de şehrin diğer bölgelerine kolay erişim sağlamak isteyenler için avantajlı bir tercihtir. Özellikle moda ve hediyelik eşya alışverişi için Vardar Meydanı çevresi oldukça popülerdir.
- Kalamaria (Sahil ve Deniz Keyfi): Sahil ve deniz keyfi yapmak isteyenler içinse Kalamaria, Selanik’teki en huzurlu bölgelerden biridir. Bu sahil kasabası, deniz manzaralı otelleri ve sakin atmosferiyle, şehir merkezine yakın olmasına rağmen dinlenmek ve rahatlamak isteyenlere mükemmel bir alternatif sunar. Kalamaria, plajları ve denizle iç içe olan yapısıyla, tatil havasında bir konaklama isteyenler için ideal bir bölge olarak öne çıkar. Ayrıca, burada kalmak, deniz kenarında yürüyüş yapma ve güneşin tadını çıkarma imkânı sağlar.
Selanik’e Nasıl Gidilir?
Selanik’e hem hava yolu hem de kara yolu ile ulaşım oldukça kolaydır. Özellikle İstanbul’dan Selanik’e olan mesafenin yakınlığı, kara yolu ile seyahati cazip kılar. Peki, “Arabayla Selanik'e nasıl gidilir?” sorusunun cevabı nedir? İstanbul’dan Selanik’e araba ile seyahat, yaklaşık olarak 7-8 saat sürer. Bu yolculuğa başlamak için aşağıdaki adımları takip etmeniz yeterli olacaktır:
İstanbul'dan yola çıkıp, Edirne’ye doğru ilerlemeye başlayın. Yolda geçeceğiniz Edirne, Türkiye’nin batı ucunda yer alıyor ve Yunanistan’a geçiş için önemli bir kavşak noktasıdır. Edirne’ye ulaştığınızda, şehri geçerek Kapıkule sınır kapısına yönelin.
Kapıkule, Türkiye ile Yunanistan arasındaki ana kara sınır kapısıdır ve burada gerekli işlemler için durmanız gerekecek. Kapıkule'de çıkış işlemlerinizi tamamladıktan sonra, Yunanistan’a giriş yapabilmeniz için pasaport ve araç belgelerinizi ibraz etmeniz gerekecek.
Giriş işlemleri sırasında Yunanistan polisi tarafından bazı kontroller yapılabilir, bu yüzden belgelerinizin eksiksiz ve düzenli olması önemlidir. Kapıkule’den sonra yolculuğunuz Yunanistan'ın E90 otoyolu boyunca devam edecektir.
Yunanistan'da yolculuk yaparken, özellikle hız limitlerine dikkat etmeniz ve trafik kurallarına uymanız önemlidir. Yol boyunca birkaç benzinlik ve dinlenme alanı da bulabilirsiniz, böylece yolculuğunuzu rahatça sürdürebilirsiniz.
Yunanistan’a giriş yaptıktan sonra, pasaport ve araç belgelerinizin kontrol edileceği bir geçiş noktası olacaktır. Burada sizden gerekli belgeler istenecektir. Ayrıca, Yunanistan’a araçla giriş yaparken, geçerli bir sigorta belgeniz ve aracınızın gerekli belgelerinin hazır olması gerekmektedir.
E90 otoyolunu takip ederek Selanik’e doğru yol aldığınızda, şehre yaklaşırken şehrin modern yapıları ve tarihi dokusu göz alıcı bir şekilde karşınıza çıkacak. Selanik’e vardığınızda, hem tarihi hem de kültürel açıdan zengin bir deneyim sizi bekliyor olacak.
Selanik Gece Hayatı
Selanik, eğlence hayatının en keyifli olduğu şehirlerden biri olarak kendini kanıtlamış, her zevke hitap eden mekanları ve benzersiz atmosferiyle ziyaretçilerine unutulmaz deneyimler sunan bir şehir olarak öne çıkmaktadır.
Şehirdeki gece hayatı, özellikle tavernalar, barlar, gece kulüpleri ve çeşitli eğlence mekanlarıyla hem yerli halkı hem de turistleri büyülemektedir. Selanik, bu özelliğiyle, hem geceyi eğlence dolu geçirmek isteyenler için hem de sakin bir atmosferde dinlenmek isteyenler için ideal bir nokta olarak kabul edilmektedir.
Şehrin en büyük ve en köklü eğlence kültürlerinden biri tavernalardır. Bu tavernalar özellikle Ladadika bölgesinde yoğunlaşmakta olup, bölgeyi ziyaret edenler için tam anlamıyla bir eğlence cenneti sunmaktadır.
Ladadika, Selanik'in kalbinde yer alan ve adeta bir eğlence labirenti gibi olan bir bölge olarak tanımlanabilir. Ziyaretçiler, burada yer alan tavernalarda geleneksel Yunan müziği eşliğinde sirtaki dansları yaparak keyifli vakit geçirebilir, yerel halkla birlikte coşkulu bir atmosferin tadını çıkarabilirler.
Ayrıca bu tavernalar, Selanik'in zengin yemek kültürünü de keşfetmek için mükemmel bir fırsat sunar. Mezeler, taze deniz ürünleri ve Yunan mutfağının en güzel örnekleriyle dolu menüler, bir ziyafete dönüşen akşamlar için harika bir başlangıç sağlar.
Bunun yanı sıra, Selanik'in ünlü içkisi olan uzo, bu akşamların vazgeçilmez bir parçasıdır. İçilen her yudum uzo, geceyi daha uzun, daha eğlenceli ve unutulmaz kılar. Tavernaların atmosferinde, arkadaşlar ve yeni tanıştığınız insanlar arasında kurulan bağlar, Selanik'in sosyal ve kültürel dokusunu daha derinden anlamanızı sağlar.
Ladadika bölgesindeki tavernalar, fiyat açısından da oldukça uygun olup, ziyaretçilerin cebini zorlamadan bu eğlenceli deneyimin tadını çıkarabilmesini sağlar. Bu nedenle, Selanik'e gelen herkes için bu mekanlar birer vazgeçilmez durak haline gelmiştir.
Ladadika dışında, şehrin sahil bölgesi ve Valoritu bölgesi de gece hayatının kalbinin attığı diğer önemli yerlerdir. Bu bölgelerdeki barlar ve gece kulüpleri, eğlencenin zirveye ulaşabileceği mekanlar sunar.
Özellikle deniz manzaralı barlar, sakin ve keyifli bir atmosferde içkinizi yudumlarken şehri izleme fırsatı sunar. Ayrıca, sahil boyunca yürüyüş yaparken, denizin huzur verici sesleri eşliğinde bir gece hayatı keşfi yapmak, şehri farklı bir açıdan görmek anlamına gelir.
Kamara bölgesi ise, diğer bölgelere kıyasla daha uygun fiyatlar sunan ve genellikle öğrencilerin tercih ettiği bir eğlence noktasıdır. Gençlerin favori mekanlarının bulunduğu bu bölge, aynı zamanda Selanik'in enerjik yüzünü yansıtmaktadır.
Kamara'da geçireceğiniz bir gece, şehrin genç ve dinamik atmosferini hissetmek için harika bir fırsat olacaktır. Uygun fiyatlarla eğlenmek isteyenler için Kamara, müzik ve dans dolu anlar sunar. Ayrıca, Selanik'in gece hayatı sadece karada değil, denizde de devam etmektedir.
Beyaz Kule önünden kalkan teknelerde düzenlenen partiler, şehri farklı bir açıdan deneyimlemek isteyenler için harika bir alternatiftir. Gecenin ilerleyen saatlerinde, teknede verilen partiler, eğlenceyi denizle birleştirerek Selanik’in özgün gece hayatını keşfetmek için mükemmel bir fırsat sunar.
Selanik, sunduğu geniş eğlence seçenekleriyle, her türden ziyaretçiyi kendine çekebilecek bir cazibe merkezi olma özelliğine sahiptir. Gece hayatı, şehri tanımanın en eğlenceli yollarından biri olup, Selanik’i keşfetmek için çok sayıda neden sunar.
Selanik’te Ne Yenir?
Selanik, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle olduğu kadar lezzetli mutfağıyla da ünlü bir şehir. Yunanistan’ın ikinci büyük kenti olan Selanik, hem geleneksel Yunan tatlarını hem de Osmanlı Devleti’nin izlerini taşıyan yemekleriyle damağınızda unutulmaz bir iz bırakacak. Mutfak, deniz ürünlerinden et yemeklerine, tatlılardan sokak lezzetlerine kadar geniş bir yelpazeye sahip. İşte, Selanik’te yiyebileceğiniz yöresel lezzetler:
- Bougatsa
- Bougiourdi
- Soutzoukakia smyrneika
- Gyros
- Psito
- Pita
- Tsoureki
- Trigona panoramatos
- Feta me meli
- Musakas
- Gemista
- Keftedes
- Pastiçiyo
- Horiatiki
- Taramosalata
- Loukomades
- Revani
- Biscotti
- Frappe
Selanik’ten sonra gezilecek bir yer arıyorsanız eğer mutlaka “Atina Gezilecek Yerler” isimli içeriğimize mutlaka göz atın!
