
Romanya Gezilecek Yerler
Romanya gezilecek yerler, tarih, kültür ve doğal güzelliklerin birleştiği bir destinasyon sunuyor. Doğal manzaraları, tarihi kalıntıları ve benzersiz yapılarıyla Romanya, her gezginin keşfetmesi gereken bir ülke. Doğu Avrupa'nın bu gizemli köşesi, mistik ormanlar, etkileyici dağlar ve büyüleyici şehirleriyle sizi bekliyor.

Romanya'nın büyüleyici doğası, ziyaretçilerine unutulmaz anılar biriktirebileceği pek çok fırsat sunuyor. Orta Çağ'dan kalma kaleler, zarif köyler, masalsı vadiler ve etkileyici manzaralar, bu ülkeyi keşfetmek isteyenlerin hayallerini süslüyor.
Romanya gezisi sırasında Instagram’da paylaştığınız gönderilerin daha fazla görüntüleme alması için mutlaka takipçi satın al sayfamıza göz atın!
Romanya Gezilecek Yerler Listesi
Romanya, hem tarih hem de modern dünyanın bir arada buluştuğu bir ülkedir. Her adımda yüzlerce yıllık saraylar, kaleler, görkemli şatolar ve manastırlarla karşılaşabileceğiniz bu topraklarda, her keşfe çıkacak kişi için benzersiz yerler bulunur.
Dağların eteklerine inşa edilen ihtişamlı şatolar, tarih ve kültür meraklılarını etkilerken, muazzam kanyonlar ve pırıl pırıl göller doğa severleri kendine çekiyor. Bükreş’in canlı atmosferinde kaybolabileceğiniz gibi, orta çağ havasını koruyan sevimli köylerde de huzurlu bir gezintiye çıkabilirsiniz.
Bran Şatosu

Romanya, her yıl milyonlarca turisti kendine çeken yerleriyle ünlüdür ve bunlardan biri de Bran Şatosu’dur. Romanya’nın Transilvanya bölgesinde yer alan bu etkileyici yapı, aynı zamanda Drakula Şatosu olarak da bilinir. Şato, 14. yüzyılda kale olarak inşa edilmiştir ve tarihe tanıklık eden duvarlarıyla dikkat çeker.
İlk olarak 1377 yılında Macar Krallığı tarafından yapılan kale, zamanla bölgenin savunmasında önemli bir rol üstlenmiştir. 1448 yılında, Eflak voyvodası Vlad Tepeș (Kazıklı Voyvoda) tarafından ele geçirilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu'na karşı yapılan savaşlarda stratejik bir üs olarak kullanılmıştır.
Bran Şatosu, dört ihtişamlı kulesi ve dar pencereleriyle klasik bir Orta Çağ kalesi görünümüne sahiptir. Şatonun içinde dolaşırken, otantik iç mekanları ve tarihi atmosferi sizi adeta geçmişe götürür.
Şatonun devasa kulesine tırmandığınızda ise, Bran kasabasının ve Karpat Dağları’nın panoramik, nefes kesici manzarasını izleyebilirsiniz. Bran Şatosu, dünya çapında ününü Bram Stoker'ın 1897 yılında yazdığı efsanevi Drakula romanına borçludur.
Bu eser, şatoya olan ilgiyi artırarak onu bugünün en popüler turistik noktalarından biri haline getirmiştir. Drakula ve Kazıklı Voyvoda’nın karanlık geçmişi, şatonun her köşesinde hissedilebilir. İç bölümde gezinirken, Vlad Tepeș’in acımasız yönetimi ve Drakula efsanesinin nasıl şekillendiği hakkında ilginç bilgiler edinmeniz mümkündür.
Şatonun avlusunda yer alan hediyelik eşya dükkanları, size bu tarihi yerin ruhunu taşıyan hatıralar almanızı sağlar. Ayrıca, kafelerde bir mola vererek, şatonun sunduğu eşsiz atmosferin tadını çıkarabilirsiniz.
Bran Şatosu, Romanya'nın her köşesinden kolayca ulaşılabilecek bir konumda yer almaktadır. Örneğin, şato, Brașov şehrine yalnızca 30 kilometre uzaklıktadır ve bu mesafe, otobüs veya trenle rahatlıkla kat edilebilir. Hem tarihi hem de doğal güzellikleriyle Bran Şatosu, Romanya'yı keşfetmek isteyenlerin vazgeçilmez uğrak yerlerinden biridir.
Bükreş Kültür Merkezi (ARCUB)

Bükreş’te sanat ve kültürün kalbinin attığı en önemli yerlerden biri olan Bükreş Kültür Merkezi (ARCUB), şehrin tarihi dokusunun bir parçası olarak Eski Kraliyet Sarayı içerisinde hizmet vermektedir.
Bükreş gezilecek yerler arasında bulunan ARCUB, sanatseverler için bir cennet niteliği taşırken, aynı zamanda şehre gelen binlerce turistin uğrak noktalarından biri haline gelmiştir. Merkez, sadece bir kültür merkezi olmanın ötesinde, çeşitli sanat galerileri, müzeler, kütüphaneler, konser salonları ve tiyatrolara ev sahipliği yaparak, sanat dünyasının çeşitliliğini ve zenginliğini gözler önüne seriyor.
Bükreş Kültür Merkezi, 1990 yılında gerçekleşen Romanya Devrimi’nin ardından büyük bir restorasyon sürecine tabi tutulan Eski Kraliyet Sarayı'nda konumlanmaktadır. Bu etkileyici yapı, 2007 yılında Bükreş Kültür Merkezi olarak yeniden kapılarını açtı.
Fransız İmparatorluğu tarzında inşa edilmiş olan bu görkemli binanın zarif cephesi, iç mekanlarındaki şıklık ve etkileyici avlusu, her yıl artan bir şekilde ziyaretçi akınına uğramasına neden oluyor.
İçerideki her detay, sanat ve kültürle iç içe geçmiş bir atmosfer sunarken, binanın görkemli yapısı şehre gelen turistlere adeta zaman içinde bir yolculuk yapma hissi veriyor. Bükreş Kültür Merkezi’nin en büyük salonu olan Aynalı Salon, aynı zamanda binanın en dikkat çekici bölümlerinden biridir.
Özellikle balolar ve resepsiyonlar için tercih edilen bu salon, altın varaklı süslemeleri ve ihtişamlı aynaları ile oldukça gösterişli bir görünüm sergiliyor. Salonun içindeki her detay, mekânın zarafetini ve büyüklüğünü pekiştiriyor. Aynalı Salon, sadece bir etkinlik alanı olmanın ötesine geçerek, tarihi bir atmosferde zarafetin simgesi haline gelmiştir.
Binanın içinde bulunan Kraliyet Tiyatrosu ise opera ve bale gibi görkemli sanat gösterileri için kullanılan, mükemmel akustik özelliklere sahip bir mekândır. Tiyatro, içeriğindeki ses düzeni ve sahne yapısıyla sanatçılara ve izleyicilere olağanüstü bir deneyim sunuyor.
Bu mekan, sadece görsel bir şölen değil, aynı zamanda işitsel bir keyif de vaad ediyor. Tiyatronun sağladığı atmosfer, izleyicileri bir sanat yolculuğuna çıkarıyor ve her performansın unutulmaz bir deneyime dönüşmesini sağlıyor.
Bükreş Kültür Merkezi içinde yer alan Ulusal Sanat Müzesi, Orta Çağ’dan günümüze kadar uzanan geniş bir sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapmaktadır. Müze, Romanya'nın sanatsal geçmişini ve kültürel mirasını keşfetmek isteyenler için eşsiz bir yolculuk sunuyor.
Ayrıca, Romanya Tarih Müzesi de, ülkenin tarihi ve kültürü hakkında derinlemesine bilgiler edinmek isteyenler için önemli bir durak olma özelliği taşıyor. Bu müzelerde, Romanya'nın geçmişinden izler taşıyan pek çok değerli eser ve tarihi obje ziyaretçilerini bekliyor.
Bükreş Kültür Merkezi, yalnızca bir müze ya da tiyatro kompleksi olmanın ötesine geçiyor. Burada sanatla iç içe bir deneyim yaşamak isteyenler, aynı zamanda rehberler eşliğinde bu eşsiz mekânı gezebilir, sanatı ve tarihi keşfederken ilgi çekici etkinliklere katılma fırsatı bulabilirler.
Her yaştan ve her kültürden insanın ilgisini çekebilecek bir etkinlik yelpazesi sunan bu merkez, aynı zamanda şehri keşfetmek isteyenler için vazgeçilmez bir durak oluyor. Hem sanatseverler hem de tarih meraklıları için Bükreş Kültür Merkezi, unutulmaz bir deneyim vaat ediyor.
Peleș Şatosu – Sinaia

Romanya'nın Sinaia kentinde, muazzam bir görkemle yükselen Peleș Şatosu, Hohenzollern-Sigmaringen kraliyet ailesinin bir zamanlar yazlık sarayı olarak kullanıldığı için büyük bir tarihi öneme sahiptir.
19. yüzyılın sonlarında inşa edilmeye başlanan bu zarif yapı, Alman Rönesansı tarzı mimarisi ile dikkat çeker ve her bir detayıyla adeta bir sanat eserini andırır. Şato, ünlü Alman mimarları tarafından yaklaşık on yıl süren bir emeğin sonucu olarak tamamlanmış ve bu süre zarfında sadece mimari açıdan değil, aynı zamanda tarihi olaylar açısından da önemli bir yer edinmiştir.
Kraliyet ailesinin yazlık sarayı olarak kullanılan bu ihtişamlı yapı, birçok önemli tarihi anıya tanıklık etmiş, pek çok tarihi olayı bünyesinde barındırmıştır. Peleș Şatosu’nun dış cephesi, taş işçiliğiyle yapılmış ve her bir ayrıntı, zarif heykeller ve süslemelerle özenle dekore edilmiştir.
Sarayın dış yapısındaki her bir taş, sadece yapının sağlamlığını sağlamakla kalmamış, aynı zamanda mimarinin zarifliği ve estetiği ile dikkat çeker. Sarayın iç mekanlarına adım attığınızda ise, duvarların fresklerle süslendiğini, zeminlerin ise mermer ve parkelerle kaplandığını görmek sizi adeta büyüleyecektir.
İç mekanlarda gezerken, zamanın farklı dilimlerinden izler taşıyan antik mobilyalar, tablolar, heykeller ve diğer sanat eserlerini yakından keşfetme fırsatı bulacaksınız. Her köşesi, bir sanat galerisini andıran bu şato, geçmişin zarafetini ve tarihi kokusunu her adımda hissedebileceğiniz bir yer.
Peleș Şatosu, tam olarak 160 odadan oluşan bir yapıdır ve bu odalar arasında en dikkat çekici olanlardan biri, zırhların ve silahların sergilendiği odaya ev sahipliği yapmaktadır. 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Avrupa ve Orta Doğu'dan getirilen zırhlar ve savaş aletleri, tarihi bir yolculuğa çıkmanızı sağlayacak ve sizi geçmişin savaşlarına dair derin bir izlenim bırakacaktır.
Ayrıca, her biri kendi içinde tarihi hazineler ve sanat eserleri barındıran Florentine odası, müzik odası ve 40.000'den fazla kitap içeren zengin kütüphane, şatonun her köşesinde keşfedilmeyi bekleyen başka bir hazine gibidir.
Romanya'nın en gözde tarihi yapılarından biri olan Peleș Şatosu, her yıl milyonlarca turisti ağırlayarak, bu eşsiz tarihi mirası yaşamak isteyenleri cezbetmektedir. Şatonun iç mekanlarını rehberler eşliğinde gezmek, yalnızca bu görkemli yapıyı görmekle kalmayacak, aynı zamanda Romanya'nın tarihini ve kraliyet ailesinin yaşam tarzını daha yakından tanıma fırsatı da sunacaktır.
Ayrıca, şatonun muazzam bahçelerinde dolaşırken, çeşmelerin huzur verici sesi, heykellerin zarafeti ve rengarenk çiçek bahçelerinin içinde kaybolarak harika fotoğraflar çekebilir, anılarınıza unutulmaz bir dokunuş katabilirsiniz. Peleș Şatosu, sadece bir mimari yapı olmanın ötesinde, ziyaretçilerine tarih, sanat ve doğal güzelliklerin harmanlandığı bir deneyim sunmaktadır.
Voronet Manastırı

Romanya'nın kuzeydoğusunda yer alan ve Bukovina bölgesinin kalbinde bulunan Voroneț Manastırı, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alarak dünya çapında büyük bir öneme sahiptir. 1488 yılında III. Stefan tarafından yaptırılan bu etkileyici manastır, hem tarihi hem de sanatsal açıdan büyük bir değere sahiptir.
Manastır, özellikle dış duvarlarına işlenen Bizans tarzı fresklerle dikkat çekmektedir. Bu freskler, Bukovina bölgesinin en güzel ve en iyi korunmuş örnekleri arasında yer alır ve manastıra özel bir kimlik kazandırır.
Voroneț Manastırı'nın dış duvarları, İncil'den sahneler ve azizlerin tasvirleri ile bezenmiş olup, bu freskler hem görsel hem de dini açıdan büyük bir öneme sahiptir. İnsanın ruhunu derinden etkileyen bu resimler, manastırın yalnızca bir ibadet yeri değil, aynı zamanda bir sanat galerisi gibi algılanmasına yol açar.
Fresklerdeki renklerin canlılığı ve detaylarındaki incelik, sanatseverlerin ilgisini çekerken, dini semboller ve öğretilerle beslenen bir atmosfer yaratır. Manastır binası, Moldavya'nın geleneksel mimari tarzının en güzel örneklerinden biridir.
Yapının haç planlı olması, onu mimari açıdan da ilgi çekici kılar. Ayrıca kubbesi, manastırın ihtişamını daha da arttırır. Manastırın avlusunda, tarihi öneme sahip bir çan kulesi yer almakta ve bu kule de fresklerle süslenmiştir.
Çan kulesi, manastırın ihtişamlı yapısının bir parçası olarak, ziyaretçilere tarihi bir atmosfer sunar. Manastırın çevresindeki binalar da tarihi ve kültürel değer taşır ve ziyaretçilerine zengin bir deneyim sunar.
Bukovina'nın huzurlu doğal güzellikleriyle çevrili olan Voroneț Manastırı, sadece dini bir yer olmanın ötesinde, doğayla iç içe bir keşif alanı sunar. Bölgenin yeşil ormanları, dağları ve berrak gölleriyle manastırın bulunduğu çevre, zihinsel bir rahatlama ve huzur bulma fırsatı sunar.
Bu mistik atmosfere adım attığınızda, hem tarihi hem de doğa ile iç içe bir deneyim yaşayabilirsiniz. Ziyaretçilerine sadece muazzam freskleri değil, aynı zamanda tarih ve kültürle yoğrulmuş bir ruhsal derinlik de kazandıran Voroneț Manastırı, tarihin ve sanatın birleşim noktası olarak, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibidir.
Bükreş Zafer Takı

Romanya'nın gurur anıtı olan Zafer Takı, başkent Bükreş'te bulunan ve şehrin en tanınan simgelerinden biri haline gelmiş olan ikonik bir yapıdır. 1920 yılında, 1. Dünya Savaşı'nda Romanya'nın özgürlüğü için mücadele eden ve şehit olan askerlerin anısını yaşatmak amacıyla inşa edilmiştir.
Bu görkemli anıt, sadece Romanya'nın tarihini değil, aynı zamanda milletin cesaretini ve özgürlüğünü simgeleyen bir yapıdır. Günümüzde, Bükreş'in en önemli turistik noktalarından biri olarak hem yerli halkın hem de yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir.
Anıtın tasarımında, ünlü Fransız mimar Petre Antonescu'nun elinden çıkan zarif çizgiler ve biçimler yer almaktadır ve Paris'teki Zafer Takı’ndan esinlenmiştir, ancak ona özgü bir tasarım diline sahiptir.
25 metre yüksekliğinde ve 29 metre genişliğinde olan Zafer Takı, büyük bir ihtişamla gökyüzüne doğru yükseliyor. Beyaz mermerle inşa edilen bu anıtsal yapı, hem görsel hem de simgesel anlamda güçlü bir etki yaratmaktadır.
Yapının dört kemeri ve yüksek kaidesiyle dikkat çeker. Kemerlerin üzerine işlenmiş olan Romanya'nın ulusal sembolleri, özellikle kartallar ve aslanlar, milli kimliğin gücünü ve zaferi simgeler.
Bu figürler, anıtın sadece mimari bir unsur olmanın ötesine geçerek, her bir detayında bir anlam taşıyan ve halkın ruhunu yansıtan unsurlar haline gelmiştir. Kaidenin üzerinde ise, 1. Dünya Savaşı'nda hayatını kaybeden Romanya askerlerinin isimleri yazılıdır. Bu isimler, savaşın hatırasını yaşatmak ve bu kahramanları unutmamak adına birer ölümsüzleşmiş onur kaynağıdır.
Zafer Takı'nın çevresinde yapacağınız yürüyüşler, sadece anıtın kendisiyle değil, aynı zamanda etrafındaki tarihi dokuyla da bir bağ kurmanıza olanak tanıyacaktır. Çevredeki parklar ve alanlar, hem sakin bir atmosfer arayanlar hem de turistler için ideal birer dinlenme noktasıdır.
Ayrıca, yol üstü kafelerinden gurme restoranlarına kadar uzanan geniş bir seçenek yelpazesiyle, hem yerel lezzetlerin tadına bakabilir hem de kültürel bir keşfe çıkabilirsiniz. Zafer Takı, her yönüyle bir gezi noktası olmanın ötesinde, bir kültür ve tarih deneyimi sunar.
Anıtın iç kısmında yer alan müze ise, 1. Dünya Savaşı'nda şehit olan Romanya askerleri hakkında derinlemesine bilgi edinmek için ziyaretçilere fırsatlar sunmaktadır. Burada, savaşın etkileri ve Romanya'nın bu süreçteki rolü hakkında çeşitli sergiler, fotoğraflar ve belgelerle karşılaşabilirsiniz.
Bu ziyaret, tarihi bir yolculuk yaparak, Zafer Takı’nın sadece fiziksel değil, aynı zamanda kültürel ve manevi bir miras olduğunu anlamanızı sağlar. Ayrıca, Zafer Takı, her yıl Romanya Ulusal Günü'nde büyük törenlere ev sahipliği yaparak, bu özel günde bir kez daha halkın bir araya gelerek özgürlük ve kahramanlık duygusunu paylaştığı bir merkez haline gelmektedir.
Zafer Takı, yalnızca görkemli bir yapıt olmanın ötesinde, Romanya'nın milli değerlerini ve tarihini yaşatan, halkı bir araya getiren bir simge olarak önemli bir kültürel mirasa sahiptir. Bükreş’e yapacağınız bir ziyaret, Zafer Takı’na uğramadan tamamlanmış sayılmayacaktır.
Cantacuzino Şatosu – Sinaia

Romanya'nın Sinaia şehrinde yer alan görkemli Cantacuzino Şatosu, sadece ülkenin değil, Avrupa'nın en güzel ve en önemli şatolarından biri olarak dikkat çekiyor. 1901 yılında, Romanya'nın önde gelen aristokrat ailelerinden biri olan Cantacuzino ailesinin bir üyesi olan Grigore Cantacuzino tarafından inşa ettirilmiştir.
Bu eşsiz yapı, Neoroman ve Neogotik mimari tarzlarının etkileyici bir birleşimini sunuyor. Şato, uzun yıllar boyunca Romanya'nın kraliyet ailesinin yazlık ikametgahı olarak kullanılmış ve günümüzde halkın ziyaretine açılmış bir müze olarak hizmet veriyor.
Cantacuzino Şatosu, her yıl binlerce turisti ağırlayarak, Romanya'nın en popüler turistik cazibe merkezlerinden biri olma unvanını elinde bulunduruyor. Şatonun dış cephesi, ihtişamını yansıtan kuleler, zarif pencereler ve ince işçilikle yapılmış oymalarla süslenmiş.
Bu görkemli yapının her bir detayı, tarihi ve sanatsal zenginliğini gözler önüne seriyor. Şatonun iç mekanları ise oldukça etkileyici; mermer zeminler, el yapımı vitray pencereler, duvarları süsleyen freskler ve zamanın izlerini taşıyan antika mobilyalar ile özenle dekore edilmiş.
Her odası, tarihsel zenginliklerle dolu bir dünya sunuyor ve ziyaretçilerine adeta bir zaman yolculuğu yapma fırsatı veriyor. Şatonun etrafını çevreleyen geniş bahçeler, zarifçe düzenlenmiş alanları ve doğa ile iç içe olma hissini sağlayan manzaraları ile adeta bir cennet köşesi gibi.
Bu bahçelerde, çeşitli çiçekler, zarif ağaçlar, etkileyici heykeller ve nostaljik çeşmeler arasında dolaşırken, huzur veren atmosferde harika fotoğraflar çekebilirsiniz. Cantacuzino Şatosu'nda, yalnızca binanın kendisi değil, içinde barındırdığı koleksiyonlar da büyük ilgi görüyor.
Müze olarak hizmet veren şatoda, Cantacuzino ailesine ait kişisel eşyalar, dönemin sanat eserleri ve tarihi belgeler sergileniyor. Her bir eser, tarihsel bir anlam taşırken, Romanya'nın aristokrat geçmişine dair önemli bilgiler sunuyor.
Şatonun üst katındaki geniş terasta oturup, Sinaia şehrinin nefes kesici manzarasını izlerken, şatonun büyüleyici atmosferine kendinizi tamamen kaptırabilirsiniz. Şatonun şık kafesinde veya restoranında ise, geleneksel Romanya mutfağından lezzetler tadabilir, hem göz hem de damak zevkinize hitap eden bir deneyim yaşayabilirsiniz.
Parlamento Sarayı – Bükreş

Başkent Bükreş'te bulunan Parlamento Sarayı, dünyanın en büyük ikinci idari binası olma unvanını taşıyor. 1984 yılında inşası tamamlanan bu muazzam yapı, ilk olarak Romanya Komünist Partisi'nin merkezi olarak planlanmıştı. Ancak zamanla değişen siyasi yapılarla birlikte, günümüzde Romanya Parlamentosu’na ev sahipliği yapmaktadır.
365.000 metrekarelik devasa bir alanı kapsayan bu bina, 1.100 odasıyla dikkat çekiyor. Bina, inşa sürecinde toplamda 700.000 işçi tarafından çalıştırıldı ve 40.000 ton mermer kullanıldı. Bugün bu muazzam yapının maliyeti ise yaklaşık 3 milyar dolar civarında.
Parlamento Sarayı’nın iç mekanları da yapısal büyüklüğü kadar etkileyici. 2.000 kişilik ana salon, Romanya Parlamentosu'nun önemli toplantılarına ev sahipliği yaparken, Birleşme Salonu, 1.000 kişilik kapasitesiyle resmi törenler ve etkinlikler için kullanılmaktadır.
Sarayın zengin kültürel ve sanatsal içeriği de oldukça dikkat çekicidir. 3 milyondan fazla kitaba sahip olan devasa kütüphanesi, ziyaretçilere edebiyat dünyasında bir yolculuk yapma imkânı sunuyor.
Ayrıca, Romanyalı sanatçıların eserlerinin sergilendiği müze de binada yer alıyor. Bu müze, sadece Romanya'nın sanatsal mirasını görmekle kalmayıp, aynı zamanda ülkenin tarihini de derinlemesine keşfetme fırsatı sağlıyor.
Bunun yanı sıra, Parlamento Sarayı’nın sunduğu büyüleyici panoramik Bükreş manzaraları, özellikle teras katından gözler önüne seriliyor. Yüksekten şehri izlerken, başkent Bükreş'in tarihi dokusu ve modern yapıları arasında zarif bir kontrastı keşfetmek oldukça keyifli.
Saray, sadece tarihi ve politik anlamda önemli bir yapı olmakla kalmıyor, aynı zamanda turistik açıdan da büyük bir cazibe merkezi oluşturuyor. Ziyaretçiler, rehberler eşliğinde sarayı gezebilir ve her köşesinde farklı bir hikaye bulmanın keyfini çıkarabilirler.
Yedi Merdiven Kanyonu – Brașov

Romanya'nın Brașov şehrinde, doğanın en güzel şekillerde şekillendiği Yedi Merdiven Kanyonu, yalnızca nefes kesici manzaralarıyla değil, aynı zamanda sunduğu heyecan verici macera deneyimiyle de doğaseverler için gerçek bir cennet.
Brașov'un kuzeydoğusunda, ihtişamlı dağların eteklerinde yer alan bu kanyon, 700 metre uzunluğu ve 150 metre derinliğiyle büyüleyici bir görsel zenginlik sunuyor. Kanyonun adını, onun en belirgin özelliği olan ve tırmanış esnasında kullanılan yedi ahşap merdivenden alıyor.
Bu merdivenler, ziyaretçilerine yalnızca fiziksel bir meydan okuma değil, aynı zamanda doğayla iç içe olmanın keyfini de çıkarma imkanı sunuyor. Yedi Merdiven Kanyonu, her seviyeden doğa yürüyüşçüsünün ve macera arayanların ilgisini çekecek türde bir keşif alanı sunuyor.
Kolayca yapılabilecek, keyifli yürüyüşlerden, zorlu tırmanışlara kadar birçok parkur seçeneği ile ziyaretçilerine eşsiz bir deneyim vaat ediyor. Farklı zorluk seviyelerine sahip bu parkurlar, her yaştan ve her seviyeden yürüyüşçü için uygun rotalar içeriyor.
Kanyonun iç kısmında ilerlerken, dar patikalardan geçip, yedi ahşap merdivenin her birini tırmanırken doğanın sunduğu farklı manzaralarla karşılaşmak, ziyaretçilere sürekli bir heyecan ve merak duygusu yaşatıyor.
Kanyonun çeşitli seyir alanlarından, Brașov şehrinin büyüleyici manzarasını ve çevresindeki dağların ihtişamını izlemek oldukça keyifli. Hava ne kadar berrak olursa, dağların zirvelerine kadar uzanan manzara o kadar etkileyici oluyor.
Bu büyüleyici manzarayı izlerken, doğanın huzur verici sesi ve temiz havası insanı tamamen sarhoş ediyor. Şehir yaşamının gürültüsünden uzaklaşmak, doğanın içinde kaybolmak isteyenler için Yedi Merdiven Kanyonu, mükemmel bir kaçış noktası sunuyor.
Doğaseverler ve fotoğrafçılar için ise bu yer, adeta bir cennet. Yedi Merdiven Kanyonu, el değmemiş doğal güzellikleri ve zengin biyolojik çeşitliliğiyle fotoğrafçılık tutkunlarının ilgisini çekecek pek çok fırsat sunuyor.
Her köşe, her açı, doğanın gücünü ve güzelliğini gözler önüne seriyor. Özellikle gün doğumu veya gün batımı saatlerinde, kanyonun içindeki ışık oyunları, manzaranın daha da büyüleyici hale gelmesini sağlıyor.
Vidra Gölü – Valcea

Vidra Gölü, Valcea şehrinin en çok ziyaret edilen tabiat güzelliklerinden biri olup, Fagaraș Dağları Milli Parkı'nın en özel köşelerinden biridir. Hem benzersiz doğal güzelliği hem de mistik efsaneleri ile turistleri kendine çeken bu göl, bölgedeki doğa severler ve macera arayanlar için vazgeçilmez bir destinasyon.
1.44 hektarlık geniş bir alanı kapsayan ve derinliği 10 metreyi bulan Vidra Gölü, aynı zamanda Romanya’nın en güzel buzul göllerinden biri olarak kabul ediliyor. Doğal güzellikleriyle hayranlık uyandıran gölde, yaz aylarında turkuaz renkli, berrak sularında doyasıya yüzmenin keyfini çıkarabilirsin.
Vidra Gölü’nün çevresi, sadece su aktiviteleriyle değil, aynı zamanda doğa yürüyüşleri, piknik, kamp yapma ve bisiklet gezileri için de ideal bir alan sunuyor. Gölün etrafındaki yemyeşil ormanlar, seni huzurlu bir doğa ile buluşturacak.
Fagaraș Dağları Milli Parkı’na yapacağın gezintilerde ise, bölgenin en güzel yerlerinden biri olan Vidra Vadisi ile karşılaşacaksın. Bu vadi, zengin bitki örtüsü ve çeşitliliğiyle ünlüdür. Ayrıca, Fagaraș Dağları'nda yer alan ve bölgenin başka bir buzul gölü olan Balea Gölü de keşfetmen gereken harika bir nokta.
Bu muazzam doğal güzelliklerin içinde kaybolurken, Vidra Gölü’nün sakin atmosferine de adım atma fırsatı bulacaksın. Göl etrafında sandallarla yapılacak keyifli geziler, suyun üstünde geçireceğin unutulmaz anlar yaratabilir. Bunun dışında, gölde balık tutarak doğayla iç içe huzurlu bir gün geçirebilir, tüm yılın stresinden uzaklaşarak dinginliğin tadını çıkarabilirsin.
Vidra Gölü, ziyaret etmek için en uygun zamanlar olan ilkbahar ve sonbahar aylarında daha da büyüleyici bir hale geliyor. Bu dönemlerde, doğanın uyanışı ve renk değişimleri ile göl etrafındaki manzara adeta bir tablo gibi gözler önüne seriliyor.
Yaz aylarında hava sıcaklıkları oldukça yüksek olabiliyor, bu yüzden serinlemek isteyenler için Vidra Gölü’ne yüzme fırsatı sunarken, kışın ise göl donarak bembeyaz bir örtüyle kaplanıyor, bu da ona farklı bir güzellik katıyor.
Baile Herculane

Baile Herculane, Caraș-Severin iline bağlı, Cerna Nehri Vadisi'nde yer alan ve Mehedinți Dağları ile Cerna Dağları arasında konumlanmış tarihi bir kaplıca kasabasıdır. Doğal güzellikleri ve tarihsel zenginlikleriyle ünlü olan bu kasaba, Romalılar tarafından inşa edilen kaplıcalarıyla hem tarih meraklıları hem de sağlık turizmi arayışında olanlar için cazip bir destinasyon.
Adını Roma mitolojisindeki ünlü kahraman Herkül'den alan Baile Herculane, 19. yüzyılda Avrupa'nın aristokrat kesimi arasında en gözde tatil destinasyonlarından biri haline gelmişti. Roma döneminden beri kullanılan kaplıcalarıyla günümüzde de binlerce insanı kendine çeken Baile Herculane, tarihi ve doğal güzellikleriyle gezilmeye değer yerler arasında yer alıyor.
Kasaba, zengin tarihi geçmişiyle dikkat çekiyor. Romalılar tarafından inşa edilen ve günümüzde hala kullanılan kaplıcaların sıcak sularında hem rahatsızlıkların için ek tedaviler alabilir hem de yorgunluk atabilirsin.
Bu kaplıcalar, Roma döneminde de sağlık amacıyla kullanılıyordu ve bugün hala sağlık turizmi açısından büyük bir öneme sahip. Özellikle Diana Hamamları, kasabanın en güzel Roma hamamı kalıntıları arasında yer alıyor ve ziyaretçilerine hem tarihi bir yolculuk hem de rahatlatıcı bir deneyim sunuyor.
Roma İmparatoru Septimius Severus’a ithaf edilen muazzam Herculane Anıtı, Apollo Tapınağı ve 18. yüzyıldan kalma Aziz George Kilisesi gibi tarihi zenginlikler, ziyaretiniz sırasında keşfedebileceğiniz önemli yapılar arasında bulunmaktadır.
Bu tarihi yapılar, Baile Herculane’nin zengin kültürel mirasını yansıtırken, aynı zamanda bölgenin Roma İmparatorluğu dönemindeki etkisini de gözler önüne seriyor. Doğal güzellikler açısından da Baile Herculane, benzersiz bir yerdir. Doğa yürüyüşleri ve bisiklet gezileriyle kasabanın çevresindeki yemyeşil ormanlar ve dağlarla çevrili manzaraları keşfe çıkabilirsiniz.
Cerna Nehri Vadisi'nin sakin ve huzurlu atmosferi, doğayla iç içe bir tatil yapmak isteyenler için mükemmel bir seçenektir. Baile Herculane'nin zengin fauna ve florası, bölgedeki doğa severler için pek çok keşif fırsatı sunuyor.
Ayrıca kasaba, dağcılık ve kamp yapmayı sevenler için de ideal bir başlangıç noktasıdır. Baile Herculane, her bütçeye uygun konaklama seçenekleriyle de turistlere hitap ediyor. Lüks otellerden şirin pansiyonlara kadar geniş bir yelpazede konaklama imkanı bulunuyor.
Kasaba, kaliteli restoranları ve geleneksel Rumen mutfağının lezzetlerini sunan mekanlarıyla da dikkat çekiyor. Ayrıca, bölgeden alabileceğiniz hediyelik eşyalarla da sevdiklerinizi mutlu edebilir veya kendinize bir hatıra alabilirsiniz.
Kasabanın turistik altyapısı oldukça gelişmiş olup, her yaştan ve her bütçeden turistin keyifle vakit geçirebileceği bir destinasyon olma özelliğine sahiptir. Baile Herculane, doğa ve tarihin birleştiği, hem dinlendirici hem de keşif dolu bir tatil deneyimi arayanlar için unutulmaz bir yerdir.
Sighișoara Tarihi Kenti

Romanya'nın büyüleyici Transilvanya bölgesinde yer alan Sighișoara, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan ve keşfedilmeye değer tarihi bir kenttir. Orta Çağ'dan günümüze uzanan bu tarihi kent, etkileyici surları, yüksek kuleleri ve rengarenk evleriyle ziyaretçilerini adeta bir zaman yolculuğuna çıkarır.
14. yüzyılda Transilvanya'nın en önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelen Sighișoara, zamanın tozunu yutmamış nadir yerlerden biridir. Kentin kalbinde yer alan tarihi bölge, Orta Çağ mimarisinin en güzel örneklerini sergileyen yapılarıyla göz kamaştırır.
Sighișoara'nın surları, tam anlamıyla bir koruma kalkanı gibi günümüze kadar sağlam kalmayı başarmıştır ve bu surlar, ziyaretçilere tarihi atmosferi en iyi şekilde sunar. Kentin içinde 14 farklı kule bulunmaktadır, bu kuleler, şehri savunma amacıyla yapılmış olup her biri kendi hikayesine sahiptir.
Bu kulelerin en ünlüsü ve şehrin simgesi haline gelmiş olan Saat Kulesi, 14. yüzyılda inşa edilmiştir ve kentin siluetinde belirgin bir şekilde yer alır. Sighișoara'nın tarihi sokaklarında gezintiye çıktığınızda, gezilecek çok sayıda etkileyici mekanla karşılaşacaksınız.
1431 yılında Kazıklı Voyvoda'nın doğduğuna inanılan ev, kentin karanlık tarihine dair önemli bir yer tutar ve mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir noktadır. Ayrıca 14. yüzyıldan kalma tarihi bir kilise, Orta Çağ’ın ruhunu taşıyan yapılar arasında önemli bir yer teşkil eder.
Sighișoara'nın tarihi kalbi olarak bilinen Çukur Pazar Meydanı ise hem yerel yaşamı hem de şehrin tarihini gözler önüne seren bir atmosfere sahiptir. Burada dolaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacak, her köşe başında adeta tablo güzelliğinde fotoğraflar çekebileceksiniz.
Kentin tarihine dair daha derinlemesine bilgi edinmek isteyenler için Kule Müzesi, Sighișoara'nın geçmişine ışık tutan eşsiz bir duraktır. Müze, şehrin zengin kültürel mirasını sergileyerek, Sighișoara'nın tarihindeki önemli figürlere dair pek çok ilginç bilgiyi ziyaretçilerine sunar.
Sighișoara, sadece tarihi dokusuyla değil, aynı zamanda Romanya'nın diğer şehirlerinden kolayca ulaşılabilirliğiyle de dikkat çeker. Romanya'nın pek çok şehrinden otobüs veya trenle ulaşılabilecek bu büyüleyici şehir, gezginler için unutulmaz bir deneyim sunar.
Turda Tuz Madeni

Turda şehrinde bulunan dünyanın en eski tuz madenleri, tarihsel zenginliği ve benzersiz yapısıyla tüm dünyanın ilgisini çeken önemli turistik yerler arasında yer alıyor. M.Ö. 1000 yılından bu yana faaliyet gösteren bu etkileyici maden, günümüzde turistlere açık bir müze ve eğlence merkezi olarak hizmet veriyor.
Roma İmparatorluğu'nun, Dako-Romalıların ve Macarların kontrolünde olan bu madenler, 17. yüzyıldan 1932 yılına kadar aktif bir şekilde tuz üretimi için kullanılmıştır. Turda Tuz Madeni, 130 metre derinliği ve 40 kilometre uzunluğuyla, dünyanın en büyük ve en etkileyici tuz madenlerinden biri olarak öne çıkmaktadır.
Bu devasa yapının içinde, birbiriyle bağlantılı pek çok oda, galeri ve yer altı gölü yer almakta olup, her bir köşe farklı bir hikayeyi barındırmaktadır. Madendeki en dikkat çekici yapılar arasında 18. yüzyılda inşa edilmiş ve madenin en büyük bölümü olan Rudolf Galerisi yer alır.
Bu büyük galeri, tarih boyunca birçok medeniyetin tuz üretiminde kullandığı alanlardan biri olmanın yanı sıra, günümüzde ziyaretçilere büyüleyici bir atmosfer sunmaktadır. Madenin derinliklerinde yer alan bu galeri, tuzun büyüleyici yapısını ve tarihsel önemi en iyi şekilde gözler önüne serer.
Turda Tuz Madeni'nde bulunan göller, özellikle doğa severler ve fotoğrafçılar için harika fırsatlar sunmaktadır. Madenin en büyük gölü olan Terezia Gölü, sakin sularında yapılan tekne turları ile ziyaretçilere eşsiz bir deneyim yaşatmaktadır.
Bu gölde yapılan turlar, yer altı dünyasında bir yolculuğa çıkmak isteyenler için unutulmaz bir anı bırakmaktadır. Ayrıca, madenin en küçük gölü olan Echo Gölü, akustik özellikleriyle büyük ilgi görmektedir. Gölün su yüzeyinde yankı yapan sesler, doğal bir konser salonunda gibi hissettirebilir.
Bir diğer göz alıcı nokta ise Tuz Kristali Odası’dır. Bu oda, madenin doğal tuz kristallerinin muazzam güzelliklerini sergilemekte olup, özel ışıklandırmalarla daha da büyüleyici bir hale gelmektedir.
Ziyaretçiler, bu kristallerin etkileyici görselliğiyle büyülenirken, aynı zamanda doğanın yaratmış olduğu bu doğal mucizelere hayran kalmaktadır. Turda Tuz Madeni, sadece tarihi ve doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda eğlence olanaklarıyla da dikkat çekmektedir.
Mini golf sahası, sinema salonu ve lunapark gibi çeşitli eğlence alanları, madeni ziyaret edenlere hem kültürel bir yolculuk yapma hem de eğlenceli vakit geçirme imkanı sunmaktadır. Bu olanaklar, aileler ve çocuklar için ideal bir eğlence kaynağı oluştururken, her yaştan ziyaretçiye hitap etmektedir.
Ziyaretçiler, rehberli turlara katılarak madeni daha yakından keşfetme fırsatı bulabilir. Rehberler, madenin tarihi, yapısı ve özellikleri hakkında kapsamlı bilgiler sunarak, her bölümü daha kolay ve derinlemesine anlamanızı sağlar.
Sibiu Tarihi Kenti

Romanya'nın UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan önemli turistik gezi alanlarından biri de Sibiu şehrinin kalbinde bulunan tarihi kent bölgesidir. Orta Çağ'da inşa edilen bu büyüleyici kent, görkemli surları, ihtişamlı kuleleri ve rengarenk evleriyle ziyaretçilere muazzam fotoğraf fırsatları sunmaktadır.
Dar ve taş döşeli sokaklarında gezinirken, Orta Çağ’ın mistik atmosferini derinden hissedebilir ve bu tarihi bölgedeki yüzlerce yıllık yapıları yakından inceleyebilirsiniz. Sibiu'nun tarihi dokusu, geçmişin izlerini her köşesinde barındırırken, bir yandan da modern yaşamın harmanlandığı bu büyülü kent, adeta zaman yolculuğuna çıkmanızı sağlıyor.
Bölgeyi gezmeye, tarihi kentin merkezi olan ve birçok restoran, kafe ile mağazanın bulunduğu Büyük Meydan’dan başlayabilirsiniz. Bu meydan, sadece mimarisiyle değil, aynı zamanda sunduğu atmosferle de Sibiu'nun kalbi gibidir.
Buradan başlayarak, Romanya'nın en eski ve en büyük müzelerinden biri olan Brukenthal Ulusal Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Bu müze, sanatseverler için önemli bir adres olup, barındırdığı birçok sanat eseri ve tarihi hazineleri yakından görme imkanı sunuyor.
Müzede, Romanya'nın kültürel geçmişine dair derin izler bulabilir, sanatın evrimini keşfederek, tarihi bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Sibiu'da gezilecek yerlerden biri de 19. yüzyılda inşa edilen ve ilginç bir efsaneye sahip olan Lügenbrücke (Yalancılar Köprüsü) olacaktır.
Efsaneye göre, bu köprüye adım atan yalan söyleyenlerin düşeceği söylenmektedir. Bu köprü, hem mimarisiyle dikkat çeker hem de turistlerin ilgisini çeker, Sibiu'yu ziyaret edenlerin uğramadan geçmediği nadir noktalardan biridir.
Gezi sırasında, Sibiu'nun çeşitli hikayelerine ve geleneklerine dair daha fazla bilgi edinmek isterseniz, Astra Ulusal Halk Sanatları Müzesi'ni de ziyaret edebilirsiniz. Bu müze, Romanya'nın farklı bölgelerinden gelen geleneksel evler ve diğer yapıların sergilendiği, ülkenin kültürel zenginliğini daha yakından keşfetmek için mükemmel bir mekandır.
Burada, Romanya’nın farklı köylerinden toplanan geleneksel yapılar ve el sanatları, bölgenin kültürel çeşitliliğini gözler önüne seriyor. Sibiu'nun tarihi atmosferiyle özdeşleşen bu mekanlar, ziyaretçilere sadece görsel değil, aynı zamanda kültürel bir deneyim sunarak, Romanya'nın geçmişine dair derin izler bırakıyor.
Brașov Tarihi Kenti

Karpat Dağları'nın kalbinde, büyüleyici bir Orta Çağ cenneti olarak yer alan Brașov tarihi kenti, 14. yüzyılda Transilvanya Saksonları tarafından kuruldu. Orta Çağ'dan kalma surları, kiliseleri, tarihi evleri ve daracık sokaklarıyla masalsı bir atmosfer yaratan bu şehir, aynı zamanda Karpat Dağları'nın eşsiz manzaralarıyla da göz kamaştırıyor.
UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Brașov, sadece tarihi dokusuyla değil, doğal güzellikleriyle de her yıl binlerce turisti kendine çekiyor. Şehri keşfetmeye başladığında, ilk uğraman gereken yer, şehri yüksek bir noktadan görebileceğin Brașov Kalesi (Cetatea Brașovului) olmalı.
Hem şehrin tarihi hem de dağ manzarasını bir arada sunan bu kale, gezginler için bir cennet. Brașov'un en eski kiliselerinden biri olan St. Nicholas Kilisesi (Biserica Sfantul Nicolae), şehrin tarihi dokusuna derinlemesine bir bakış sunuyor ve görülmesi gereken yapılar arasında yer alıyor.
Bu kilise, sadece dini bir mekan olmanın ötesinde, zengin bir tarih ve kültür mirası taşıyor. Brașov'un tarihine adım attığın bir diğer nokta ise Sfat Meydanı. Bu meydanda gezinirken şehrin tarihi atmosferini tam anlamıyla hissedebilirsin.
Tarihi binalar, geleneksel kafeler ve restoranlar arasında yürüyerek, şehrin geçmişiyle modern yaşamın nasıl harmanlandığını gözlemlemek mümkündür. Meydanda bir yudum kahve içerek, şehri izlemek, adeta geçmişe bir yolculuk gibi.
Brașov Tarih Müzesi'ni ziyaret etmek de, şehrin tarihini derinlemesine keşfetmek isteyenler için vazgeçilmez bir durak. Müze, şehrin geçmişine dair önemli eserleri sergiliyor ve Brașov'un kültürel evrimini anlamak için harika bir fırsat sunuyor.
Ayrıca, Karpat Dağları Milli Parkı, doğa severler için bulunmaz bir cennet. Doğa yürüyüşleri ve bisiklet turları gibi etkinlikler, doğayla iç içe olmanı sağlayacak. Dağların eteklerinde yapacağın bir yürüyüş, hem bedenini hem de ruhunu canlandıracak.
Gezi boyunca, Brașov'un geleneksel mutfağını da tatmayı ihmal etme. Ciorba (çorba), sarmale (sarma) ve papanasi (peynirli krepler), şehre özgü lezzetler arasında yer alıyor ve bunları tatmadan Brașov'dan ayrılmak olmaz.
Corvin Kalesi (Castelul Corvinilor) – Hunedoara

Romanya'nın Hunedoara şehrinde bulunan görkemli Corvin Kalesi, ülkenin en büyük ve en etkileyici kalelerinden biri olarak hem tarihsel hem de mimari açıdan büyük bir öneme sahiptir. 14. yüzyılda inşa edilen bu kalenin yapımında, Gotik, Rönesans ve Barok mimari tarzlarının mükemmel bir uyum içinde bir araya geldiği gözlemlenir.
Karpatların incisi olarak ünlenen Corvin Kalesi, yalnızca mimarisiyle değil, aynı zamanda taşıdığı tarihsel değerle de dikkatleri üzerine çeker. Kalenin en dikkat çekici özelliği, 60 metreye kadar yükselen ana kulesiyle hem görsel hem de stratejik bir öneme sahip olmasıdır.
Kuledeki ilginç pencere ise, Kral Matthias Corvinus'un armasını taşır ve kalenin simgesel öğelerinden biridir. Corvin Kalesi, tarih boyunca pek çok önemli olaya ve figüre ev sahipliği yapmış olup, bu tarihi atmosferi günümüzde hala korumaktadır.
Kalenin çeşitli bölümleri, tarih meraklılarını ve gezginleri cezbetmektedir. Yapının en büyük odalarından biri olan Şövalyeler Salonu, tarihsel olarak kraliyet baloları ve önemli törenlerin yapıldığı bir yer olma özelliği taşır.
Bu büyük salon, iç mekanındaki ihtişamlı süslemeler ve mimari detaylarla da etkileyicidir. Kalenin silahlık bölümü ise, tarihi silahlar ve zırhlarla dolu, zengin bir koleksiyon sunar. Bu bölümde, geçmişin savaşlarını ve kahramanlıklarını yansıtan eserler sergilenmektedir.
Kraliyet odaları, kalenin lüksünü ve görkemini bir başka boyutta gözler önüne sererken, kaleye hayran kalan ziyaretçilerin ilgisini çeker. Ayrıca, kalenin derinliklerinde bulunan ve 300 metreye kadar inen kuyu, binlerce yıl öncesine ait bir tarihsel mirası barındıran önemli bir yapıdır.
Corvin Kalesi’ni gezmek, sadece bir tarihi yapıyı görmekle kalmaz, aynı zamanda geçmişin izlerini sürmek ve dönemin atmosferini hissetmek için harika bir fırsattır. Rehberli turlar aracılığıyla kalenin tarihine dair detaylı bilgi alabilir ve bu etkileyici yapının sırlarını keşfetmek için bir adım daha atabilirsiniz.
Kalenin müzesinde ise, Romanya'nın zengin tarihini ve kraliyet ailesinin geçmişini yansıtan birçok değerli eser sergilenmektedir. Özellikle kraliyet ailesine ait objeler, bu tarihi yapının kimliğini ve önemini daha da pekiştiren detaylar sunar.
Kaleyi ziyaret edenler, ana kuleye çıkarak, şehrin ve çevresindeki bölgenin panoramik manzarasına hayran kalabilirler. Hunedoara şehrinin kuş bakışı fotoğraflarını çekmek, bu deneyimi unutulmaz kılacaktır.
Ayrıca, kalenin içinde bulunan hediyelik eşya dükkanına uğrayarak, Romanya'ya özgü el yapımı ürünler ve hediyelikler satın almayı unutmayın. Corvin Kalesi, hem tarihe tanıklık etmek hem de benzersiz bir kültürel deneyim yaşamak isteyen herkes için eşsiz bir gezi noktasıdır.
Timișoara Tarihi Kenti

Romanya'nın batısında yer alan ve "Çiçekler Şehri" olarak da bilinen tarihi Timișoara, 14. yüzyılda Macarlar tarafından kurulmuş ve o zamandan bugüne birçok farklı kültürün etkisiyle şekillenmiş bir şehir olarak, her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilmektedir.
Macar, Alman, Rum ve Sırp gibi farklı kültürlerin izlerini taşıyan renkli binalar ve tarihi yapılar arasında keyifli yürüyüşler yapabileceğiniz Timișoara, aynı zamanda Romanya Devrimi'nin başlangıç noktası olmasıyla da tarihin önemli bir parçası olmuştur.
Bu tarihi kent, hem kültürel hem de tarihi açıdan oldukça zengin bir mirasa sahip olup, gezginlere unutulmaz bir deneyim sunmaktadır. Timișoara'nın tarihi merkezini oluşturan Victor Emanuel Meydanı, şehre canlı bir atmosfer katan pembe, sarı ve mavi renkli binalarıyla göz alıcı bir güzelliğe sahiptir.
Bu renkli yapılar, şehri sadece tarihi bir mekân olmaktan çıkarıp, her köşesiyle birer sanat eserine dönüşen yapılarıyla da dikkat çekmektedir. Yüzyıllar boyunca farklı imparatorlukların ve krallıkların hakimiyeti altında kalan bu şehirde, tarih kokan yapılar ve anıtlar adeta geçmişin izlerini taşımaktadır.
Bu yapılar arasında, Orta Çağ'dan kalma Hunyadi Kalesi, şehrin simgelerinden biri haline gelmiş Metropolit Katedrali ve etkileyici mimarisiyle Timișoara Opera Binası gibi turistik yerler, gezginlerin mutlaka uğraması gereken duraklardandır.
Timișoara, aynı zamanda çok kültürlü yapısıyla da kendine hayran bırakmaktadır. Farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bu şehirde, Macar, Alman, Rum ve Sırp mutfaklarının en lezzetli örneklerini sunan pek çok restoran bulunmaktadır. Bu restoranlar, ziyaretçilere farklı mutfaklardan geleneksel lezzetler tatma imkânı sunarken, şehri keşfetmenin bir başka keyifli yolu olarak öne çıkmaktadır.
Ayrıca, şehrin sanatsal atmosferi de oldukça etkileyicidir. Timișoara, birçok tiyatro, konser salonu ve müze ile canlı bir sanat hayatına sahip olup, sanatseverlere zengin bir kültürel deneyim sunmaktadır. Timișoara'da bir akşam, tiyatro gösterilerini izleyerek veya bir konser salonunda şehri farklı bir açıdan keşfederek tamamlanabilir.
Tarihi Timișoara, sadece geçmişin izlerini taşıyan bir şehir değil, aynı zamanda dinamik ve kültürel olarak zengin bir merkezdir. Her köşesinde farklı bir tarih barındıran bu şehirde, hem geçmişe yolculuk yapabilir hem de modern sanatın, mutfağın ve kültürün tadını çıkarabilirsiniz.
Cluj-Napoca Tarihi Kenti

Romanya'nın kuzeybatısında, Transilvanya bölgesinin kalbinde yer alan Cluj-Napoca şehri, hem tarihsel hem de kültürel zenginliğiyle dikkat çeker. Şehir, Macar, Alman ve Romanya kültürlerinin izlerini taşıyan büyüleyici binaları, tarihi yapıları ve etkileyici meydanlarıyla keşfedilmeye değer bir destinasyon sunuyor.
Bu benzersiz şehirdeki tarihi merkez, ziyaretçilerini geçmişin izleriyle dolu bir yolculuğa çıkarırken, her adımda farklı bir kültürün izlerine rastlamak mümkün. Özellikle Unirii Meydanı, şehrin kalbi olarak bilinen nokta, rengarenk binalarıyla fotoğrafçılar için bir cennet niteliği taşıyor.
Her köşe başında karşılaşacağınız anıtlar ve heykeller, şehre hayat veren tarihi anlatıları gözler önüne seriyor. 15. yüzyılda inşa edilen ve şehrin en dikkat çekici yapılarından biri olan Banffy Kalesi, eski ihtişamını hala koruyor.
Bu kale, yalnızca şehri değil, aynı zamanda bölgenin tarihini keşfetmek isteyen gezginler için de etkileyici bir durak. Bunun yanı sıra, 1857 yılında kurulan Cluj-Napoca Botanik Bahçesi, doğa severler için huzur dolu bir sığınak sunuyor.
Bu muazzam bahçe, rengarenk çiçekler, nadir bitkiler ve geniş peyzajıyla ziyaretçilerine eşsiz bir atmosfer sağlıyor. Cluj-Napoca, sadece tarihi ve doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda kültürel zenginlikleriyle de dikkat çekiyor.
Şehirdeki birçok tiyatro, konser salonu ve müze, sanatseverler için eşsiz bir deneyim sunuyor. Burada, her mevsimde düzenlenen kültürel etkinlikler, şehri canlı ve dinamik kılıyor. Ayrıca, farklı mutfaklardan lezzetler sunan restoranlar ve kafeler, gezginlere hem damak tadı hem de sosyal yaşam açısından unutulmaz deneyimler yaşatıyor.
Şehir, hem kültür meraklıları hem de fotoğrafçılık tutkunları için tam anlamıyla keşfedilmeye değer bir yer. Cluj-Napoca'nın tarihi kent bölgesi, her köşesiyle bir hikaye anlatırken, ziyaretçilerini geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Bicaz Gorges

Romanya'nın Harghita ve Neamț județleri arasında yer alan Bicaz Kanyonu, ülkenin en etkileyici doğal harikalarından biri olarak kabul edilen bir kanyon sistemidir. Bu büyüleyici kanyon, kireç taşından oluşan devasa yapılarıyla dikkat çeker ve 8 kilometre uzunluğunda olup, bazı yerlerde derinliği 200 metreye kadar ulaşmaktadır.
Doğanın Katedrali olarak dünya çapında tanınan Bicaz Gorges, uzun bir zaman dilimi boyunca Bicaz Nehri'nin kireç taşlarını aşındırmasıyla şekillenmiş doğal bir mucizedir. Bu yavaş ama kararlı süreç, bugün gördüğümüz görkemli kanyonun ve çevresindeki eşsiz manzaraların oluşmasına olanak sağlamıştır.
Nehir, kanyon boyunca pek çok şelale ve gölün meydana gelmesine neden olarak, bölgeyi doğaseverler için adeta bir cennet haline getirmiştir. Bicaz Gorges, devasa dik kayalıkları, göz alıcı şelaleleri, sakin gölleri ve derin mağaralarıyla etkileyici bir güzelliğe sahiptir.
Bu doğal harikalarla dolu kanyon boyunca farklı zorluk seviyelerinde yürüyüş parkurları bulunur. Her seviyeye hitap eden bu parkurlar, doğa tutkunlarının benzersiz manzaralar eşliğinde yürüyüş yapmalarını sağlar.
Kanyonun sarp kayalıkları, tırmanış yapmayı sevenler için mükemmel bir fırsat sunar. Rehberli doğa gezileriyle, bu büyüleyici bölgenin gizemli köşelerini keşfedebilir, kayalıkların zirvelerinden harika fotoğraflar çekebilirsiniz.
Bicaz Gorges'in mağaraları, yer altı dünyasına adım atmak isteyenler için keşfedilecek farklı bir güzellik sunar. Bu mağaraları rehberler eşliğinde gezmek, bölgenin tarihini ve doğasını daha yakından keşfetmenizi sağlar.
Yaz aylarında Bicaz Gorges, kamp yapma imkânı da sunar. Kanyonun çevresinde bulunan kamp alanları, doğayla iç içe bir tatil yapmak isteyenler için mükemmel bir ortam yaratır. Burası, doğanın sesini dinlerken, karşınıza çıkan kartpostal güzelliğindeki manzaraları izleyerek günün yorgunluğunu atmanıza yardımcı olur.
Kanyonun yüksek seyir alanlarından, çevredeki dağlar ve vadiler üzerine kurulu büyüleyici manzaralar sizi adeta bir başka dünyaya götürür. Bicaz Gorges, sadece doğaseverler için değil, aynı zamanda macera arayanlar için de eşsiz bir deneyim sunar.
Bucovina Manastırları

Romanya'nın Bucovina bölgesinde yer alan Bucovina Manastırları, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde bulunan önemli bir grup Ortodoks manastırıdır. 15. ve 16. yüzyıllarda inşa edilen bu manastırlar, hem dini hem de kültürel açıdan büyük bir öneme sahiptir ve her yıl binlerce turisti kendine çekmektedir.
Manastırların dış duvarları, İncil'den alınan sahneler ve azizlerin betimlemeleriyle süslenmiş olan fresklerle kaplıdır. Bu benzersiz freskler, Bucovina Manastırları'nı sadece dini birer yapı olmaktan çıkarıp, aynı zamanda sanatsal birer başyapıt haline getirmektedir.
Bucovina'nın büyüleyici doğal güzellikleriyle çevrili olan bu manastırlar, Romanya'nın en önemli ve en çok ziyaret edilen turistik alanlarından biri olma özelliğini taşır. Bucovina bölgesinin dağlık ve ormanlık alanlarına serpiştirilmiş olan bu manastırlar, Bizans ve Rumen sanatının etkileyici bir karışımını sunar.
Bu yapılar, sadece dini birer merkez değil, aynı zamanda bölgenin tarihini, kültürünü ve sanatsal mirasını yansıtan mücevherlerdir. Bir zamanlar Romanya'nın en önemli dini ve kültürel merkezlerinden biri olan Bucovina Manastırları, günümüzde de büyük ilgi görmeye devam etmekte ve ziyaretçilerini geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarmaktadır.
Her manastır, kendine özgü mimarisi ve süslemeleriyle dikkat çeker. Bu manastırlardan biri olan Voroneț Manastırı, etkileyici freskleriyle "Sistine Şapeli" olarak anılmaktadır. Renkli ve canlı freskleri, bölgenin sanatsal mirasını gözler önüne sererken, aynı zamanda derin bir dini anlatıma da sahiptir.
Sucevița Manastırı ise "Doğunun Kudüs'ü" olarak bilinir ve bu manastır da özellikle canlı renkleriyle ünlüdür. Moldovița Manastırı, ünlü freskleriyle dikkat çekerken, Humor Manastırı, Meryem Ana'nın hayatının anlatıldığı freskleriyle ön plana çıkar.
Ayrıca, Arbore Manastırı da Bucovina'nın önemli dini yapıları arasında yer alır ve her biri, benzersiz sanatsal ve dini öğelerle bezeli birer hazinedir. Bucovina Manastırları'nı ziyaret etmek, sadece tarihi ve dini bir keşif yapmak değil, aynı zamanda bölgenin zarif atmosferinde huzur bulmaktır.
Rehberli turlarla bu muazzam yapıları keşfe çıkarken, manastırların tarihini ve mimarisini derinlemesine öğrenebilir, etkileyici freskleri yakından gözlemleyebilirsiniz. Ayrıca, manastırların çiçeklerle süslü bahçelerinde gezerek, bir yandan ruhunuzu dinlendirebilir, diğer yandan da bölgenin doğasının tadını çıkarabilirsiniz.
Hunedoara Kalesi

Romanya'nın Transilvanya bölgesinde yer alan ve ülkenin en büyük kalesi olarak dikkat çeken Hunedoara Kalesi, tam anlamıyla görülmeye değer bir tarihi miras. 14. yüzyılda Macar kralı Sigismund tarafından inşa ettirilen bu etkileyici kale, zaman içinde pek çok restorasyona tabi tutulmuş ve her geçen yıl daha da büyüleyici bir hale gelmiştir.
Orta Çağ dönemine ait klasik mimarisiyle dikkat çeken Hunedoara Kalesi, tarihi boyunca pek çok önemli olaya tanıklık etmiş ve Romanya'nın en önemli turistik cazibe merkezlerinden biri haline gelmiştir. Kaleye gittiğinizde, sizi hem tarihi dokusu hem de büyüleyici manzaraları karşılar.
Bölgeye hakim yüksek bir tepede bulunan kale, ziyaretçilerine Transilvanya'nın muazzam panoramik manzaralarını sunar. Kaleye tırmandıkça, oradan izleyebileceğiniz manzara adeta bir masaldan fırlamış gibi göz alıcıdır.
Hunedoara Kalesi, sadece dış yapısıyla değil, iç mekanlarıyla da büyüleyici bir atmosfer sunuyor. Birçok etkileyici kule, burç ve avlu ile donatılmış olan bu kale, aynı zamanda Kazıklı Voyvoda’nın bir süre boyunca hapsedildiği hapishane bölümü ile de ünlüdür. Bu kısmı görmek, tarihin derinliklerine bir yolculuk yapmanıza olanak tanır.
Kalede gezilebilecek en özel alanlardan biri olan Şövalyeler Salonu, sizi Orta Çağ'ın ihtişamlı dünyasına adım attırır. Salonda sergilenen tarihi eserler, dönemin zengin kültürünü ve yaşamını yansıtır.
Bunun yanı sıra, kalenin iç kısmındaki Matyas Corvin Müzesi, tarihe ilgi duyan ziyaretçilerin ilgisini çekecek bir başka önemli bölümdür. Müzede, Orta Çağ’a ait bir dizi tarihi hazine sergilenmektedir.
Tarih boyunca kullanılan silahlar, zırhlar ve diğer askeri donanımların yer aldığı cephanelik bölümü ise görülmeye değer güzellikte ve size o dönemi yakından hissettirecek bir atmosfer sunmayı başarmaktadır.
Hunedoara Kalesi'nin yüksek kulelerinden birine tırmandığınızda, Transilvanya'nın büyüleyici manzaralarını izleyebilir, bölgenin doğal güzelliklerini fotoğraflayarak hafızanıza kazandırabilirsiniz.
Her bir kule, farklı bir açıdan kale ve çevresindeki manzarayı keşfetmenize olanak tanır. Bu olağanüstü yapılar, sadece tarihi değil, aynı zamanda görsel bir şölen de sunar. Eğer tarihe ilgi duyuyorsanız, Hunedoara Kalesi’nin her köşesinde farklı bir keşif yapmanız mümkündür.
Yaş Kültür Sarayı

Turistik Yaş şehrinin simgelerinden ve Romanya'nın en önemli kültürel kurumlarından biri olan Yaş Kültür Sarayı, Neoklasik mimari tarzıyla inşa edilmiş, görkemli yapısıyla mutlaka görülmesi gereken bir yapı.
1925 yılında tamamlanan bu ihtişamlı saray, hem tarihi hem de kültürel anlamda önemli bir yere sahip. Zaman içinde, birçok müze, kütüphane ve tiyatroya ev sahipliği yapmış olan saray, 298 oda ve 128 pencereye sahip devasa büyüklüğüyle dikkat çekiyor.
Dış cephesinde, Romanya'nın tarihi ve mitolojisinden ilham alınarak tasvir edilen heykellerle süslenmiş olan Yaş Kültür Sarayı, görsel açıdan oldukça etkileyici. 600 kişilik oturma kapasitesine sahip olan ana salonunun süslemeleri ise sarayın içindeki tarihi atmosferi tamamlıyor.
Bu görkemli salon, uzun tarihinde pek çok önemli olaya tanıklık etmiş bir mekân olarak, tarihseverler için ayrı bir cazibe merkezi oluşturuyor. Yaş Kültür Sarayı’nın içinde bulunan Tarihi Müze, ziyaretçilere Romanya'nın tarihini ve kültürünü derinlemesine keşfetme fırsatı sunuyor.
Bu müze, Romanya'nın farklı dönemlerine ait eserler ve önemli tarihi olaylara dair bilgi veren zengin bir koleksiyona sahip. Etnografya Müzesi ise, Romanya'nın çeşitli bölgelerinden gelen geleneksel ve etnografik eserlerle dolu. Bu eserler, ülkenin kültürel çeşitliliğini ve zengin mirasını gözler önüne seriyor.
Sarayda, Romanyalı ve yabancı sanatçıların eserlerinin sergilendiği bir sanat müzesi de bulunuyor. Burada sanatseverler, farklı dönemlere ait görsel sanatlarla tanışabilirler. Ayrıca sarayda, çeşitli tiyatro oyunlarının sahnelendiği bir tiyatro salonu da mevcut. Hem yerli hem de yabancı sanatçılar tarafından gerçekleştirilen tiyatro gösterileri, sarayın kültürel zenginliğine katkı sağlıyor.
Rehberli turlar sayesinde Yaş Kültür Sarayı’nın iç bölümlerini daha yakından keşfetmek ve sarayın tarihini öğrenmek mümkün. Ayrıca, sarayda düzenlenen etkinliklere katılarak hem eğlenceli hem de kültürel bir deneyim yaşamak da oldukça keyifli bir seçenek.
Müzik konserleri, sergiler ve tiyatro gösterileri gibi etkinliklerle, kültürel bir yolculuğa çıkarken, sarayın tarihi atmosferinin tadını çıkarabilirsin. Yaş Kültür Sarayı, ziyaretçilerine sadece bir bina değil, aynı zamanda geçmişin izlerini taşıyan ve kültürün kalbinde bir yolculuk yapma fırsatı sunuyor.
Romanya’ya Ne Zaman Gidilir?
Bahar aylarına doğru havaların ısınması, doğanın uyanmasıyla birlikte, Romanya’yı keşfe çıkmak isteyenler için ideal bir dönem başlıyor. Ülkenin yemyeşil manzaraları, rengarenk çiçeklerle bezeli doğası ve ılık havası, gezginlere unutulmaz bir deneyim sunuyor.
Romanya, baharın taptaze havasıyla adeta canlanıyor ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor. Özellikle mayıs ve eylül arasındaki aylarda, ülkenin en güzel zamanları yaşanıyor. Bu dönemde, Romanya’nın tarihi şehirlerinden, dağ köylerine, ormanlardan göletlere kadar her köşe, doğanın uyanışıyla birlikte renkleniyor ve yaşam buluyor.
Baharın başlarından itibaren, ormanlar yeşermeye başlarken, dağlardaki karlar eriyor ve çiçekler açıyor. Bu muazzam doğa manzarası, doğa yürüyüşleri ve açık hava etkinlikleri için mükemmel bir fırsat sunuyor.
Mayıs ayında, çiçekler en güzel dönemini yaşarken, eylül ayında ise sıcak yaz havasının hafiflediği, hafif bir serinliğin hakim olduğu dönemde Romanya, ziyaretçilere huzurlu bir tatil deneyimi yaşatıyor.
Bu zaman diliminde, tarihi kaleler, büyüleyici köyler ve geleneksel Romanya mutfağının tadına varmak için en uygun anı yakalamış oluyorsunuz. Eylül ayı, aynı zamanda festival sezonunun zirveye ulaştığı zamanlardan biri. Romanya’daki pek çok şehirde, kültürel etkinlikler, müzik festivalleri ve yerel kutlamalar düzenleniyor.
Tüm bunlar, ziyaretçilere sadece doğayı değil, Romanya’nın kültürel zenginliklerini de keşfetme fırsatı sunuyor. Bu harika zaman diliminde, ülkenin çeşitli bölgelerinde yapılan turlar, gezginlere tarih ve kültürle iç içe bir keşif yolculuğu vaat ediyor. Hem doğa severler hem de kültür meraklıları için, Romanya’nın bahar ve yaz ayları arasında sunduğu güzellikler eşsiz bir deneyim oluşturuyor.
Romanya'da Ne Yenir?
Romanya, tarihsel zenginliği ve kültürel çeşitliliğiyle tanınan bir ülke olmasının yanı sıra, mutfağıyla da dikkat çeker. Yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve diğer Avrupa kültürlerinden etkilenmiş olan Romanya mutfağı, etli yemekler, taze malzemeler ve geleneksel tariflerle doludur.
Hem geleneksel köy yemeklerini hem de modern şehir mutfaklarını keşfetmek, bir gastronomi yolculuğuna çıkmak isteyenler için benzersiz bir deneyim sunar. Romanya'da ne yenir sorusuna verilecek cevaplar, ağızları tatlandıracak, damakları şımartacak ve sizi bu büyülü ülkenin mutfak dünyasına adım atmaya davet edecektir. İşte, Romanya’nın yöresel lezzetleri:
- Sarmale
- Mamalıgă
- Ciorbă de Burtă
- Mici
- Papanasi
- Tochitură
- Salată de Vinete
- Ciorbă de Fasole cu Afumătură
- Cozonac
- Zacusca
- Varză à la Cluj
- Plăcintă
- Oaie Pastırması
- Balmoş
Romanya’ya Nasıl Gidilir?
Romanya’ya seyahat etmek için tatil sürenize göre iki farklı seçenek arasından dilediğinizi tercih edebilirsiniz. Eğer seyahatiniz sırasında hızlı, konforlu ve direkt bir ulaşım arayışındaysanız, İstanbul’dan düzenlenen direkt uçuşlarla rahatça ulaşım sağlayabilirsiniz.
Birçok farklı hava yolu şirketi, Romanya’nın çeşitli şehirlerine düzenli uçuşlar gerçekleştiriyor. Bükreş, Köstence, Yaş, Varat, Kaloşvar ve Temeşvar gibi şehirler, İstanbul’dan yapılan uçuşlarla kolayca erişilebilen destinasyonlar arasında yer alıyor.
İstanbul ile Bükreş arasındaki uçak seferleri, yalnızca 1 saat 20 dakikada tamamlanıyor, bu da size zaman kazandırarak, tatilinizin her anını verimli bir şekilde değerlendirme fırsatı sunuyor. Bükreş’in yanı sıra diğer şehirler için de oldukça geniş bir uçuş ağı mevcut. Eğer tatile daha fazla keşif yapma arzusundaysanız, Romanya'nın farklı bölgelerine seyahat etmek de oldukça kolay.
Örneğin, Karadeniz kıyısındaki Köstence’ye, kültürel zenginliği ile bilinen Yaş’a veya Batı Romanya’nın önemli şehirlerinden biri olan Temeşvar’a seyahat ederek farklı bir deneyim yaşayabilirsiniz.
Romanya Gece Hayatı
Romanya'da, özellikle başkent Bükreş'te geçireceğiniz tatilinizde, renkli ve kaliteli gece hayatını keşfetmek oldukça keyifli olacaktır. Yerel halk, eğlenceyi günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak görüyor.
Bu nedenle, hafta sonları evde vakit geçirmek yerine genellikle gece kulüpleri ve eğlence mekanlarına yöneliyorlar. Gece kulüpleri de bu ilgiyi, sürekli değişen etkinlikler ve içeriklerle misafirlerine sunuyor.
Romanya, elektronik ve club müziği açısından Avrupa'da Hollanda'nın ardından önemli bir konumda yer alıyor. Ancak, müzik seçenekleri yalnızca bu türlerle sınırlı kalmayıp, mekanlarda zaman zaman farklı müzik türlerine de yer veriliyor.
Ülkedeki gece hayatı alışkanlıkları, komünist dönemdeki gelenekleri büyük ölçüde koruyor. Pek çok mekan, hala geniş salonlarda hizmet vererek nostaljik bir atmosfer sunuyor. Ayrıca, 2016'dan bu yana eğlence yerlerinde sigara içilmesine yasaklanmış durumda.
Romanya’dan sonra gezilecek bir yer arıyorsanız eğer mutlaka “Yunanistan Gezilecek Yerler” isimli içeriğimize mutlaka göz atın!
