Aksaray Gezilecek Yerler
Aksaray gezilecek yerler, şehrin zengin tarihi, doğal güzellikleri ve kültürel dokusuyla adeta bir açık hava müzesi niteliği taşır. İç Anadolu’nun bu saklı hazinesi, hem tarihi hem de doğal güzellikleriyle her türden ziyaretçiye unutulmaz anlar yaşatır.
Binlerce yıllık geçmişiyle, farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış bu topraklarda tarihin derin izlerine rastlamak mümkün. Doğal güzellikleri ve coğrafi yapısıyla da dikkat çeken Aksaray, ziyaretçilerine sadece bir şehir gezisi değil, aynı zamanda ruhu dinlendiren bir kaçış imkanı sunar.
Aksaray geziniz sırasında çekmiş olduğunuz fotoğrafların daha fazla kişiye ulaşması için Instagram takipçi satın al sayfamıza hemen şimdi göz atın!
Aksaray Gezilecek Yerler Listesi
Kapadokya'nın büyüleyici atmosferi, Aksaray'da bir başka boyuta geçiyor. İhlara Vadisi'nin mistik havası, Manastır Vadisi'nin gizemli yolları ve Tuz Gölü'nün sonsuz beyazlığı, bu bölgenin sadece doğal güzelliklerini değil, aynı zamanda tarihini de keşfetmenizi sağlıyor.
Hasan Dağı'nın görkemli zirvesi, Selime Katedrali'nin ihtişamı ve Peribacaları'nın eşsiz şekilleri, her adımda sizi başka bir dünyaya davet ediyor. 1989 yılında Niğde’den ayrılarak il statüsüne kavuşan Aksaray, Kapadokya'nın kalbinde yer alırken, her yıl yüzbinlerce turisti ağırlıyor.
İpek Yolu'nun geçtiği bu kadim topraklar, gezginlere sadece doğal güzellikleri değil, derin bir tarihsel yolculuk da sunuyor. Her köşesinde keşfedilecek bir hazine barındıran Aksaray, ziyaretçilerine benzersiz bir deneyim vaat ediyor. İşte, Aksaray’da gezilecek yerler:
Ihlara Vadisi
Ihlara Vadisi, tarihi kaynaklarda "Peristremma" olarak anılmakta ve hem doğanın hem de tarihin iç içe geçtiği büyüleyici bir yerdir. Doğanın eşsiz güzellikleriyle çevrili olan bu vadi, aynı zamanda geçmişin derin izlerini taşıyan tarihi yapılarıyla da dikkat çeker.
Göz kamaştırıcı manzaralar, antik şapel ve kiliselerle bezenmiş kayalık alanlar, her adımda sizi farklı bir zaman dilimine taşır. Bir anlamda, Ihlara Vadisi'ni tanımlamak gerekirse, “tarihin, kültürün ve doğanın kesiştiği yer” demek son derece doğru olur.
Aksaray’ın Güzelyurt ilçesinde yer alan bu ihtişamlı vadi, yalnızca Türkiye’de değil, dünya çapında da tanınan bir doğal zenginliktir. Tarihi derinlikleri, etkileyici doğası ve bir o kadar büyüleyici atmosferiyle ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim sunar.
Ihlara Vadisi, sadece bir vadi olmanın ötesine geçer; adeta bir zaman makinesi gibi, geçmişe doğru bir yolculuk yapmanızı sağlar. İçinde barındırdığı kayalık yapılar, kaya evleri ve fresklerle süslü kiliseler, ziyaretçilere tarih ve kültürle iç içe bir keşif imkânı sunar.
Vadinin derinliği, yaklaşık olarak 150 metreye kadar ulaşır. Bu derinlik, vadiyi çok daha etkileyici ve gizemli kılar. Vadinin tam ortasında ise, bölgenin yaşam kaynağı olan Melendiz Nehri akıp gider. Bu nehir, hem bölgenin ekosistemine hem de tarihsel yapılarının korunmasına katkı sağlar.
Kayaçların yontulmasıyla oluşturulan doğal yapılar ve kayalıkların içindeki freskli kiliseler, insanlık tarihinin derin izlerini yansıtır. Bu eşsiz yapıları yakından incelemek, sizi adeta geçmiş zamanların ruhuna götürür.
Ihlara Vadisi, yalnızca doğa tutkunlarını değil, aynı zamanda tarih ve kültür keşiflerine ilgi duyanları da cezbeden bir cennet sunuyor. Aksaray şehir merkezine yaklaşık 30 km mesafede bulunan bu büyüleyici yer, bir gününüzü bile alsa, size yaşatacağı deneyimle bir ömre bedel olacaktır.
Vadinin her köşesinde farklı bir keşif yapma imkânı bulacak, kayaların arasına gizlenmiş kiliselerdeki fresklerle tarihin derinliklerine ineceksiniz. Ihlara Vadisi’ni keşfetmek için en az yarım gününüzü ayırmak, bölgenin sunduğu tüm zenginlikleri doğru bir şekilde deneyimleyebilmeniz adına oldukça önemli.
Selime Katedrali ve Peribacaları
Selime Katedrali ve Peribacaları, Kapadokya'nın eşsiz güzellikleriyle taçlanmış Güzelyurt ilçesinde, tam olarak "Selime" kasabasında yer alıyor. Bölgenin en dikkat çekici turistik destinasyonlarından biri olan bu özel mekan, Güzelyurt'un merkezine yaklaşık 30 km mesafede konumlanıyor.
Ihlara Vadisi'nin doğal zarafetiyle sarılmış olan Selime Katedrali ve peribacalarını yakından keşfetmek için, vadinin sonlarına kadar gitmek gerekiyor. Bu vadi, Kapadokya'nın en bilinen doğal ve tarihi alanlarından birisi olarak, içerisinde 100'den fazla tarihi kilise ve katedral barındırıyor.
Bu zengin mirasın yalnızca birkaç örneği, günümüze kadar sağlam bir şekilde ulaşabilmiş durumda. İşte bu nadir korunmuş yapılar arasında yer alan Selime Katedrali, ziyaretçilerini derin bir tarihsel ve mistik atmosferle karşılıyor.
Zamanında, aktif olduğu dönemlerde bu katedral, Selime kasabasına gelen kervanların dinlenme ve ibadet etme ihtiyaçlarını karşılayan önemli bir yerdi. Kervanlar, yorgunluklarını atmak ve manevi ihtiyaçlarını gidermek için bu kutsal alanı ziyaret eder, burada zaman geçirirdi.
Ayrıca katedral, bölgedeki din adamlarının eğitim gördüğü bir merkez olarak da büyük bir öneme sahipti. Kayalara işlenmiş olan bu olağanüstü yapı, Bizans sanatının izlerini taşıyan zarif detaylarıyla dikkat çekiyor.
Her bir taşın, her bir işçiliğin ardında derin bir tarih ve kültür yatan bu katedral, hem dini hem de kültürel bir mirası simgeliyor. Ziyaretçiler, hem bu mistik atmosferi soluyarak tarihe tanıklık edebilir hem de çevresindeki doğal güzelliklerin tadını çıkarabilir.
Aksaray Manastır Vadisi
Manastır Vadisi, tam anlamıyla bir doğa harikası olarak nitelendirilen ve hem tarihi dokusu hem de eşsiz tabiat güzelliğiyle her ziyaretçisini büyüleyen bir yerdir. Aksaray il sınırlarında, turistik cazibesiyle bilinen Güzelyurt ilçesinin sadece 4 kilometre uzağında yer alan bu vadi, doğa ile tarihin kusursuz bir birleşimi olarak dikkatleri üzerine çekiyor.
Yüzyıllar boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Manastır Vadisi, özellikle tarih ve doğa meraklılarının ilgisini sürekli olarak çekmeye devam ediyor. Vadiyi keşfe çıktığınızda, tarihî izlerle dolu olan kiliseleri gezebilir ve bu eşsiz yapıları yakından inceleyebilirsiniz.
Ayrıca vadinin sunduğu muazzam doğa manzaraları eşliğinde uzun yürüyüşler yaparak hem bedeninizi hem de ruhunuzu dinlendirebilirsiniz. Yaklaşık 5 kilometrekarelik bir alanı kaplayan bu vadi, aynı zamanda Hıristiyanlığın Anadolu coğrafyasına yayılmasında önemli bir rol oynamıştır.
Yüzyıllar öncesine dayanan bu bölgedeki dini yapılar ve eserler, dönemin inançlarına dair derin izler taşımaktadır. Özellikle Ortodoks mezhebine ait düşüncelerin yoğun olarak yaşandığı bir bölge olması, Manastır Vadisi'ni daha da önemli kılmaktadır.
Bu vadi içerisinde, tarihi boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan yaklaşık 50 kilise ve manastır yer almaktadır. Bu yapılar, tarihsel derinlikleri ve mimari zarafetleriyle eşsiz bir değere sahiptir.
Ziyaretçilere açık olan kiliseler arasında ise özellikle Kalburlu Kilise, Papazevi ve Büyük Kilise Camii, daha fazla ilgi görmekte ve yoğun ziyaretçi akınına uğramaktadır. Manastır Vadisi'nin gizemli atmosferi ve doğayla iç içe olan tarihi yapıları, her adımda farklı bir keşif sunmakta, ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim yaşatmaktadır.
Hasan Dağı
Hasan Dağı, Kapadokya'nın gizemli ve büyüleyici manzarasının bir parçası olarak, hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgisini çeken eşsiz bir doğal zenginlik sunuyor. Şehir merkezine yakın olmasının sağladığı avantajla, sıkça ziyaret edilen bir nokta haline gelmiştir.
Aksaray gezilecek yerler arasında bulunan Hasan Dağı, çevresindeki muazzam doğa ile birleşerek bir keşif rotası oluşturuyor. Özellikle doğaseverlerin ve macera tutkunlarının vazgeçilmez adreslerinden biri haline gelmiş olan Hasan Dağı, sunduğu huzurlu atmosfer ve etkinlik seçenekleriyle dikkat çekiyor.
Bu yüksek dağ, 3200 metreden fazla bir yüksekliğe sahip olup, pek çok noktadan gözlemlenebilir. Kapadokya'nın kendine özgü peri bacalarının yer aldığı bölgesinden bile rahatlıkla selamlanan bu dağ, manzarasıyla büyüleyici bir görüntü sergiliyor.
Dağın zirvesine doğru yapılan uzun doğa yürüyüşleri, bu alana gelenlerin en çok tercih ettiği aktiviteler arasında yer alıyor. Hem doğayla iç içe olmak hem de fiziksel sınırları zorlamak isteyenler için mükemmel bir fırsat sunuyor.
Doğal zenginlikleri, göz alıcı manzaraları ve zengin bitki örtüsüyle Hasan Dağı, doğa yürüyüşçülerine unutulmaz anlar yaşatıyor. Trekking, paraşüt ve dağcılık gibi farklı açık hava sporlarıyla uğraşan toplulukların sıkça buluştuğu bu bölge, her türlü adrenalin severi kendine çekiyor.
Hem amatörler hem de profesyoneller için çeşitli seviyelerde zorluklar sunan parkurlar, dağın keşfi sırasında heyecanı doruklarda yaşatıyor. Ayrıca, paraşütle atlama gibi ekstrem sporları da deneyimlemek isteyenler için Hasan Dağı, rüzgârın uygun olduğu dönemlerde harika bir seçenek oluşturuyor.
Dağın yüksekliği ve rüzgar koşulları, paraşütle atlamak isteyenler için ideal bir ortam sağlıyor. Hasan Dağı, sadece doğaseverlere hitap etmiyor; aynı zamanda tarihin derinliklerine yolculuk yapmak isteyenler için de eşsiz bir alan sunuyor.
Dağın volkanik yapısı, binlerce yıl öncesine dayanan bir geçmişi barındırıyor. Son büyük patlamasının üzerinden yaklaşık 6 bin yıl geçmiş olan dağ, bu süre zarfında farklı doğal süreçlerle şekillenmiş ve bugünkü halini almıştır.
Ziyaretçiler, dağın eteklerinde gezerken, bu tarihsel süreçlerin izlerini keşfetme fırsatı buluyor. Hem doğal hem de tarihsel anlamda büyük bir zenginliğe sahip olan Hasan Dağı, her adımda keşif ve öğrenme imkânı sunuyor.
Dağa tırmanmak isteyenler için genellikle ilk durak Helvadere kasabası oluyor. Bu küçük, sakin kasaba, dağın eteklerine yakın bir konumda yer alır ve bölgedeki doğa turlarına katılmak isteyenler için önemli bir başlangıç noktasıdır.
Helvadere’nin tarihi dokusu ve doğayla uyumlu yapısı, Hasan Dağı’nın sunduğu güzellikleri daha da değerli kılıyor. Birçok gezgin, burada kısa bir molanın ardından dağa tırmanmaya başlıyor ve bu yolculuk, onlara hem bedensel hem de zihinsel bir keşif fırsatı tanıyor.
Hasan Dağı, sadece bir dağ olmanın ötesinde, Kapadokya’nın kalbinde yer alan bir doğa harikasıdır. Yüksek dağları, sakin köyleri, heyecan verici aktiviteleri ve zengin geçmişiyle bu bölge, hem doğa ile iç içe olmak isteyenler hem de macera arayanlar için unutulmaz anlar vadeden bir deneyim sunuyor.
Zinciriye Medresesi
Aksaray’dan günümüze kadar ulaşabilen pek çok tarihi yapı gibi, Zinciriye Medresesi de Selçuklu mimarisinin en seçkin örneklerinden birini oluşturuyor. Selçuklu’nun ihtişamlı dönemiyle özdeşleşmiş bu yapı, sadece mimari detaylarıyla değil, aynı zamanda tarihsel geçmişiyle de büyük bir öneme sahip.
15. yüzyılda Karamanoğlu Beyliği’nin kontrolünde inşa edilen bu medrese, uzun yıllar boyunca farklı işlevlere bürünerek, kent tarihinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Karamanoğlu Beyliği’nin güçlü olduğu dönemde, Zinciriye Medresesi, o dönemin kültürel ve dini yapılarının izlerini taşımaktadır.
Yüzyıllar boyu farklı kullanımlar geçiren Zinciriye Medresesi, Osmanlı döneminin sonlarına doğru hapishane olarak kullanılmış ve oldukça farklı bir işlevsel kimlik edinmiştir. Bu süreçte, medrese binalarının duvarları arasında zamanın izlerini görebilmek mümkündür.
Yapı, 1985 ile 2004 yılları arasında müze olarak hizmet vermiş, ziyaretçilere farklı tarihi koleksiyonlarla buluşma fırsatı sunmuştur. Ancak, Zinciriye Medresesi’nin en etkileyici özelliklerinden biri, kemerli yapısı ve büyüklüğüyle dikkat çeken geniş avlusudur.
Bu avlu, dönemin mimari anlayışını yansıtan unsurlar taşıyan özel bir alan olarak öne çıkar. Son derece dikkatli bir restorasyon sürecinden geçen Zinciriye Medresesi, günümüzde 8 ayrı kısımdan oluşan bir yapıyı kapsıyor.
Her bir kısım, dönemin mimari ve fonksiyonel özelliklerine dair önemli bilgiler sunmaktadır. Medrese, Karamanoğulları Beyliği’nin izlerini taşıyan Yahşi Bey tarafından yaptırılmıştır ve bu yönüyle dönemin önemli bir kültürel mirası olarak öne çıkar.
Zinciriye Medresesi’nin hem mimari yapısı hem de tarihi değeri, onu Aksaray’ın en önemli ziyaret noktalarından biri yapmaktadır. Her bir taşının, her bir duvarının kendi hikâyesini anlattığı Zinciriye Medresesi, Aksaray’ın kalbinde sizi tarihin derinliklerine yolculuğa çıkaracak bir mekan olarak dikkat çekiyor.
Sultan Han
Sultan Han, 1229 yılında Selçuklu İmparatorluğu’nun zirve dönemlerinden birinde, o dönemin vizyoner lideri Alaaddin Keykubat’ın öncülüğünde inşa edilmiştir. Bu tarihi yapı, Konya yolu üzerinde stratejik bir konumda yer almasıyla hem ticaret yollarını hem de kültürel etkileşimi canlandıran önemli bir merkez haline gelmiştir.
Sultan Han, Selçuklu İmparatorluğu’nun büyüklüğünü ve etkisini simgeleyen, mimari bakımdan da dönemin teknolojik ve sanatsal başarılarının bir yansımasıdır. Bölgenin en büyük kervansarayı olan Sultan Han, sadece bir konaklama alanı olmanın ötesinde, o dönemdeki kervanlar için bir sosyal ve kültürel merkez olarak da işlev görmüştür.
Dönemin ticaret yolculukları için adeta bir durak noktası olmuş, tüccarların ve yolcuların güven içinde dinlenebileceği bir sığınak sağlamıştır. 4800 metrekarelik devasa bir alan üzerine inşa edilen bu muazzam yapı, büyüklüğüyle de dikkat çeker.
Sultan Han’ın mimarisi, o dönemin özgün yapılarından biri olarak öne çıkar. Yapımında büyük emeği olan Şamlı Muhammed bin Havlan, Selçuklu mimarisinin zarif çizgilerini ve mühendislik dehasını yansıtarak bu eseri ortaya koymuştur.
Yapı, Bizans mimarisinden aldığı izlerle dikkat çekerken, her köşesinde incelikli tasarımlar ve zarif detaylar barındırır. Sultan Han’ın dış cephesi, Bizans’ın etkileyici yapılarından izler taşıyan sütunlar, kemerler ve detaylarla bezeli olup, görsel anlamda hayranlık uyandırır.
Mimari açıdan Sultan Han, Selçuklu İmparatorluğu’nun mimari anlayışının en güzel örneklerinden biridir. Geniş avlusu ve özgün yapısal özellikleriyle, hem bir kervansaray olarak işlev görürken hem de mimari estetik anlamda önemli bir yer tutar.
Sultan Han, aynı zamanda Sivas’taki Gök Medrese gibi büyük yapılarla benzerlikler gösterir. Gök Medrese'nin etkileyici silueti ve taş işçiliği, Sultan Han'da da gözlemlenen benzer teknik özelliklerle birleşir.
Bu benzerlikler, Sultan Han’ın dönemin diğer önemli yapılarından biri olarak konumlanmasına olanak sağlar. Ziyaretçilerine tarih boyunca bir adım atmış gibi hissettiren Sultan Han, sadece bir yapı olmanın ötesinde, her köşesinde bir hikaye saklayan bir kültürel hazinedir.
Her detayı, Selçuklu mimarisinin zarif çizgileriyle şekillenmiş, dönemin ticaret hayatını ve kültürel etkileşimini gözler önüne serer. Sultan Han, bugün hala tarihi bir miras olarak korunmakta ve gelecekteki nesillere Selçuklu İmparatorluğu'nun büyüklüğünü anlatan bir simge olarak varlığını sürdürmektedir.
Kilise Camii (Aziz Gregorius Kilisesi)
Bir diğer adıyla Aziz Gregorius Kilisesi olarak bilinen ve halk arasında Kilise Camii olarak anılan bu dini yapı, Güzelyurt bölgesinde yer alıyor. Erken Hristiyanlık Dönemi'ne ait nadir ve değerli eserlerden biri olarak kabul edilen bu mekan, özellikle Ortodoks dünyasında çok özel bir öneme sahip.
385 yılında inşa edilen bu kilise, tarihsel ve dini açıdan büyük bir öneme sahip olmakla birlikte, mimari yapısıyla da dikkat çekiyor. Kapalı haç planına sahip olan Aziz Gregorius Kilisesi, dönemin önemli dini yapılarından biri olarak kabul edilir.
İmparator Theodosius’un emriyle inşa edilen bu kilise, zamanla birçok değişikliğe uğramıştır. 1835 yılındaki kapsamlı restorasyonla, orijinal yapısında ciddi bir değişiklik meydana gelmiş ve kilisenin mimari yapısı farklı bir görünüm kazanmıştır.
Bu restorasyon, yapının tarihi değerini ve görsel estetiğini korumak amacıyla yapılmış olsa da, dönemin mimari anlayışına uygun olarak yapılan müdahaleler, kilisenin görünümünü farklı bir boyuta taşımıştır.
Güzelyurt bölgesindeki Rum nüfusunun mübadele nedeniyle Yunanistan’a göç etmesiyle birlikte, Aziz Gregorius Kilisesi'nin fonksiyonu da değişmiştir. Mübadele sonrası, kilise camiye dönüştürülmüş ve halk arasında "Kilise Camii" olarak anılmaya başlanmıştır.
Bu dönüşüm, hem dini hem de kültürel açıdan büyük bir değişimi simgeliyor. Yapının içindeki dini öğeler ve mimari detaylar, bu dönüşümle beraber farklı bir boyut kazanmış, hem Hristiyanlık hem de İslam dünyasının izlerini taşıyan bir mekan haline gelmiştir.
Avluda yer alan çan kulesi, restorasyon sırasında büyük bir dönüşüm geçirmiştir. Restorasyon işlemleri sonrasında, bu çan kulesi minareye dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm, hem yapının estetik yönünü değiştirmiş hem de fonksiyonel olarak camiye uyum sağlamasına olanak tanımıştır.
Yapının iç kısmında ise, kiliseye ait orijinal freskler bulunuyor. Ancak, bu fresklerin üzerinde yapılan badana işlemi, fresklerin korunması amacıyla yapılmış. Bu badana, fresklerin zamanla bozulmaması ve korunması için yapılan önemli bir müdahale olarak kabul edilmektedir.
Bugün, Kilise Camii, hem tarihi hem de dini açıdan büyük bir öneme sahiptir. Güzelyurt bölgesinin kültürel mirası ve tarihine ışık tutan bu yapının her iki dini anlayışın izlerini taşıması, farklı inançların ve kültürlerin bir arada var olabileceğinin güzel bir örneğidir.
Tuz Gölü
Tuz Gölü, Türkiye’nin en özel ve eşsiz doğal alanlarından biri olarak, adeta bir "kuş cenneti" gibi doğanın sunduğu tüm güzellikleri barındırıyor. Bu muazzam göl, yalnızca büyüleyici manzarasıyla değil, aynı zamanda barındırdığı zengin biyolojik çeşitliliğiyle de etkileyici bir doğal hazine sunuyor.
Tuz Gölü ve çevresi, kuşların hem kuluçka hem de barınma ihtiyaçlarına mükemmel bir şekilde yanıt verirken, onların yaşam döngüsünü gözler önüne seriyor. Yürüyüş yaparken ya da gölü keşfederken, kuşların huzur veren uğultusu ve kanat çırpışları, adeta bir doğa senfonisi gibi ruhunuzu dinlendiriyor.
Göl, sadece yerli kuş türlerine değil, aynı zamanda migrasyon yolculuğunda olan pek çok yabani kuş türüne de ev sahipliği yapıyor. Göl çevresinde yürürken, göçmen kuşların oluşturduğu grupların gökyüzünü süslemesi, gerçekten göz alıcı bir manzara sunuyor.
Bu bölgede, çıplak gözle görmek çoğu zaman mümkün olmayan özel kuş türlerini yakından gözlemlemek, bir doğa fotoğrafçısı için eşsiz bir fırsat. Flamingoların zarif yürüyüşleri, turnaların büyük gruplar halinde hareket etmesi, yaban kazlarının gökyüzünde dans eder gibi süzüldüğü anlar, bu doğa harikasının sunduğu nadir anlardan sadece birkaçıdır.
Tuz Gölü, özellikle tuz oranının yoğunluğu nedeniyle kış aylarında bile donmayan nadir göllerden biri. Bu özellik, bölgedeki kuşların soğuk kış günlerinde de burayı güvenli bir barınma alanı olarak kullanmalarını sağlıyor.
Kışın bile yaşam devam ederken, ziyaretçiler bu olağanüstü doğal ortamda kuşların çeşitli türleriyle karşılaşabiliyor. Yıl boyunca sürekli değişen manzaralar, her mevsim farklı bir güzellik sunuyor.
Kış aylarında karla kaplanmış alanlarda uçuşan flamingolar, yazın sıcaklarında ise gölde serinleyen kuşlar, her zaman bir adım daha yakın olmamızı sağlıyor. Tuz Gölü’nün biyolojik çeşitliliği sadece kuşlarla sınırlı kalmıyor.
Göl çevresindeki flora ve fauna, ekosistemin dengesini koruyarak doğanın kendine özgü döngüsünü sürdürüyor. Burada yaşam bulan her canlı, bir zincirin parçası olarak tüm ekosistemi desteklemektedir.
Gölün tuzlu suyu, zengin mikroorganizmalara ev sahipliği yaparken, çeşitli bitki örtüleri ve hayvan türleri de bu bölgeyi gerçek bir doğa hazinesi haline getiriyor. Ülkemizdeki tuz ihtiyacının yaklaşık %40'ını karşılayan bu göl, aynı zamanda tuz üretiminde de kritik bir rol oynamaktadır.
Acemhöyük
Bir dönemler Anadolu coğrafyasının maden üretim merkezi olarak ün salan Acemhöyük, sadece bölgesel değil, aynı zamanda tarihi açıdan da büyük bir öneme sahip bir höyüktür. Hitit yazılarında “Puruşhattum” olarak adlandırılmaktadır.
Acemhöyük, zamanında hem kültürel hem de ticari açıdan merkezi bir rol üstlenmiş, Anadolu’nun farklı yerlerinden gelen tüccarların ve halkların kesişim noktası olmuştur. Bu tarihi yerleşim, özellikle maden üretimi ve işçiliğiyle tanınmış ve dönemin en önemli sanayi merkezlerinden biri olmuştur.
Acemhöyük, Türkiye'nin en geniş höyüklerinden biri olarak bilinir. Yalnızca ana alanı değil, aynı zamanda Aşağı Şehir adı verilen çevresel bölümleriyle de dikkat çeker. Bu bölge, her bir katmanında farklı tarihsel dönemleri ve kültürleri barındırmakta olup, bölgedeki kazı çalışmalarının ne denli derin ve kapsamlı olduğunun bir göstergesidir.
Aksaray il sınırlarında yer alan Acemhöyük, şehir merkezine yaklaşık 20 kilometre mesafede olup, Yeşilova Köyü’nün sınırları içinde konumlanmaktadır. Bu yakınlık, höyüğün hem bölgesel hem de arkeolojik açıdan stratejik bir noktada olduğunu göstermektedir.
Acemhöyük’teki tarihsel zenginlik, sadece toprağın derinliklerinde yatan taşlardan ibaret değildir. Bu bölgedeki kazılar, dört bin yılı aşkın bir geçmişi gün yüzüne çıkarmış ve burada yapılan araştırmalar sayesinde, bir zamanlar bölgeye ait olan altınlar, heykelcikler, damgalar, süs eşyaları ve çömlekler gibi pek çok değerli buluntu gün ışığına çıkmıştır.
Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri
Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri, Nevşehir ilinin Gülağaç ilçesinde, şehir merkezinden yaklaşık olarak 22 km uzaklıkta, adeta tarihin derinliklerine açılan gizemli bir kapı gibi karşımıza çıkıyor. Bu antik yerleşim, toplamda 7 katlı bir yapıya sahip, ancak günümüzde yalnızca 3 katı ziyarete açık.
Her bir kat, farklı bir dünya sunuyor ve bu katlarda toplamda 40 odanın keşfedilmesi mümkün. Bu odalar, yüzyıllar öncesine ait bir yaşam alanının izlerini taşıyor. Her bir odada zamanın nasıl geçtiğini unutacak, geçmişin izlerini daha yakından hissedeceksiniz.
Yeraltı şehrinin bulunduğu alan, adeta bir labirenti andırıyor. İçerisinde yönlendirme tabelalarının olmaması, şehri daha da gizemli kılıyor. Bu eksiklik, yeraltı şehrine adım atan her ziyaretçiyi, tarih ile günümüz arasındaki ince çizgide bir yolculuğa çıkarıyor.
Burası, labirent gibi bir yapıya sahip olmasına rağmen, her bir koridorun, her bir odanın farklı bir hikaye taşıdığı bir mekan. Her adım, size tarihin derinliklerinden bir parça daha sunuyor. Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri, yıllık olarak ortalama 150 bin civarında yerli ve yabancı turistin ilgisini çekiyor.
Ziyaretçilerin buraya olan ilgisi, yalnızca tarihî değerinden değil, aynı zamanda sunduğu eşsiz atmosferden de kaynaklanıyor. Antik dünyanın sırları, bu gizemli yapının her köşesinde bir araya geliyor.
Birçok kişi, yalnızca bu yeraltı şehri için bölgeye seyahat ediyor ve burada geçirdikleri zaman, onlara farklı bir deneyim sunuyor. Bu tarihi zenginlik, yalnızca bir gezinti değil, aynı zamanda zamanın, mekânın ve insanlığın geçmişine dair derinlemesine bir keşif fırsatı sunuyor.
Yılanlı Kilise
Ihlara Vadisi’nde, doğanın kalbinde gizli kalmış tarihi bir hazine olan Yılanlı Kilise, uzun yıllar boyunca zamanın derinliklerinden bize ulaşan nadir dini mekanlardan biri olma özelliğini taşır. Bu eşsiz kiliseyi ziyaret ettiğinizde, tarih ve kültürle iç içe geçmiş bir deneyim yaşamanız kaçınılmazdır.
Kilisenin içinde gezindiğinizde, duvarlardaki ikonaların hala ilk günkü tazeliğiyle sizlere göz kırptığını fark edebilirsiniz. Her bir ikonada, geçmişin derin izlerini ve manevi gücünü hissedebilirsiniz.
Yılanlı Kilise'nin mimari yapısı, dönemin benzersiz izlerini taşırken, özellikle üst kısmındaki beşik tonozlar, mekana eşsiz bir görsel zarafet katmaktadır. Kuzey duvarlarında yer alan kesiş mezarları ise ziyaretçilerin ilgisini çeken bir diğer önemli detaydır.
Bu mezarlar, hem dini hem de kültürel anlam taşır, zamanın kadim ritüellerine dair önemli ipuçları sunar. Kilisenin en dikkat çeken özelliği ise adını aldığı yılan tasvirleridir. Kilisenin batı duvarında yer alan ve yılanlarla tasvir edilmiş 4 günahkar kadın, aslında insanın tarih boyunca yaşadığı manevi ve ahlaki mücadeleyi simgeler.
Bu yılanların her biri, farklı sebeplerle ısırılan kadınları anlatırken, aynı zamanda geçmişin derinlerinden bir uyarı olarak da okunabilir. Her bir detay, mekânın manevi atmosferine katkıda bulunur.
Yılanlı Kilise’nin mimarisi, "Serbest Yunan Haçı" planına göre inşa edilmiştir. Bu tasarım, hem dini hem de estetik anlamda önemli bir yere sahiptir. 9. yüzyılda inşa edildiği düşünülen bu kilise, Orta Çağ'ın dini ve kültürel yapısını gözler önüne sererken, zamanın ötesine geçmiş bir yapı olarak insanlara ilham verir.
Yılanlı Kilise, sadece bir ibadet yeri olmanın ötesinde, içinde barındırdığı hikayeler ve kültürel mirasla, her ziyaretçiye geçmişin kapılarını aralar. Ziyaretçiler, burada hem tarih hem de manevi bir yolculuğa çıkar, adeta zamanın izinde kaybolurlar.
Nora Antik Kenti
Aksaray il sınırlarında yer alan ve tarih boyunca birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış olan Nora Antik Kenti, şehir merkezine yaklaşık 28 kilometre mesafededir. Hasan Dağı'nın güney yamacında, oldukça etkileyici bir konumda yer alıyor.
Aksaray gezilecek yerler arasında bulunan Nora Antik Kenti, zengin tarihî ve kültürel mirasıyla dikkat çekmektedir. Özellikle Bizans dönemine ait önemli eserlerin ortaya çıkmasını sağlayan kazı çalışmaları, bu bölgenin tarihî değerini daha da artırmıştır.
Çeşitli tahribatlara rağmen, Nora Antik Kenti'nin akropolü, kilisesi ve küçük kaleyi günümüze kadar koruyan yapıları, ziyaretçilerine tarihî bir yolculuk yapma fırsatı sunar. Bölgede yapılan kazılar, antik kentin orijinal yapılarının hala varlığını sürdürdüğünü ve mimarinin ne kadar etkileyici olduğunu gözler önüne seriyor.
Bu yapılar, bölgenin tarihî zenginliğini yansıtan önemli simgelerdir ve her biri ayrı bir öyküyü anlatır. Nora Antik Kenti, Roma ve Bizans dönemlerinde askeri bir üs olarak kullanılmış, bu da bölgenin stratejik önemini ortaya koymuştur.
Aynı zamanda, bu antik kent, Mokissos adıyla da bilinmektedir ve bu isyanın da kentin tarihindeki önemli bir dönüm noktasını işaret eder. Bu dönemde, özellikle kiliseler ve dini yapılar, bölgedeki halkın dini inançları ve günlük yaşamları hakkında önemli ipuçları verir.
Bu kiliselerin büyük bir kısmının 6. yüzyıldan kalma olduğu düşünülmektedir, ki bu da bölgenin geçirdiği uzun ve farklı evreleri gösterir. Son yıllarda yapılan kazılar, Nora Antik Kenti'nin derinliklerinde Roma dönemine ait 50'ye yakın mezarın bulunduğunu ortaya koymuştur.
Bu mezarlar, o dönemdeki sosyal yapı, cenaze adetleri ve halkın yaşam biçimi hakkında kıymetli bilgiler sunmaktadır. Nora'nın zengin tarihî geçmişi, aynı zamanda bölgedeki mimari ve sanatsal mirası da gözler önüne serer.
Antik kentteki şık freskler, bugüne kadar ulaşan nadir sanat eserlerinden biridir ve bu freskler, o dönemin kültürel zenginliğini ve estetik anlayışını yansıtır. Nora Antik Kenti, hem tarih hem de kültür açısından büyük bir öneme sahiptir ve bu yüzden bölgeyi ziyaret etmek, geçmişe tanıklık etmek isteyenler için unutulmaz bir deneyim sunmaktadır.
Belisırma Köyü
Ihlara Vadisi’nin merkezine konumlanmış olan Belisırma Köyü, doğanın tüm huzurunu ve sakinliğini bir arada sunarak Ihlara Vadisi’ni keşfetmeye gelenler için adeta bir cennet köşesi olarak öne çıkıyor.
Köy, ziyaretçilerine, tertemiz havasını derin derin soluma, suyun huzur veren sesini dinleyerek ruhlarını dinlendirme, aynı zamanda yöresel lezzetlerin tadına varma fırsatı sunuyor. Burada geçirilen her an, ziyaretçilerine adeta zamanın durduğu bir atmosferde unutulmaz bir deneyim vaat ediyor.
Ihlara Vadisi’nin büyüleyici doğası ve köyün kendine özgü atmosferi, bu bölgeyi bir keşif yolculuğuna çıkaranlar için mükemmel bir soluklanma noktası haline getiriyor. Belisırma Köyü, aynı zamanda tarihi bir derinlik de taşıyor.
Buradaki eski yerleşimlerin Rumlara ait olduğu biliniyor. Tarihin izlerini taşıyan bu köy, geçmişin her anını, her taşında yaşatıyor. Melendiz Çayı’na komşu olan köy, zaman içerisinde dışarıya göç vermiş olsa da, köyün kendine özgü yapısı ve kültürel zenginliği hala dikkat çekiyor.
Köyde yer alan eski yapılar, buranın tarihine ışık tutarak, ziyaretçilere geçmişe dair önemli ipuçları sunuyor. Belisırma Köyü’ndeki 7 kilise, bu bölgenin dini ve kültürel önemini pekiştiren unsurlar arasında yer alıyor.
Kiliseler, köyün farklı noktalarına yayılmış şekilde, her biri kendi mimarisi ve tarihiyle farklı bir hikaye anlatıyor. Ziyaretçilere, bu 7 kiliseyi kolaylıkla keşfetme imkanı sunuluyor. Özellikle Direkli Kilise, Bezirhane Kilisesi ve Bahattin Samanlığı Kilisesi, yoğun ilgi gören ve köyün en çok tercih edilen kiliseleri arasında yer alıyor.
Her biri, bölgenin dini geçmişine dair derin izler taşıyor ve görsel olarak da oldukça etkileyici. Bu kiliselerin her birinin kendine özgü freskleri, duvar süslemeleri ve yapıları, ziyaretçilere tarihî bir yolculuğa çıkma fırsatı sunuyor.
Aksaray Müzesi
Aksaray’daki müzecilik girişimleri, bölgenin tarihsel zenginliğinin ve kültürel mirasının gün yüzüne çıkarılması çabalarının bir sonucu olarak, yaklaşık 50 yıl öncesine kadar uzanıyor. İlk müze çalışmaları, şehrin tarihi dokusunu yansıtan ve o dönemdeki araştırmalar için önemli bir yer olan Zinciriye Medresesi’nde yoğunlaşmıştı.
Bu medrese, zamanla bölgedeki arkeolojik kazılardan çıkarılan eserlerin sergilendiği bir mekân haline gelmişti. Zinciriye Medresesi’nde yıllarca ziyaretçilerle buluşan bu eserler, Aksaray’ın tarihi sürecinin birer parçası olarak büyük ilgi toplamıştı.
Zamanla artan eser sayısı ve daha geniş bir alan gereksinimi, müzenin taşınmasını zorunlu kıldı. Bu değişimle birlikte, Aksaray Müzesi, yeni ve modern bir binaya kavuşmuş oldu. Bugün, Aksaray Müzesi, şehri ziyaret edenlere benzersiz bir deneyim sunmakta.
Müzeye ev sahipliği yapan alan, yaklaşık 10 bin metrekarelik bir genişliğe sahip olup, hem iç hem de dış mekanlarıyla dikkat çekiyor. Üç katlı olan müze binasının mimarisi, Aksaray’ın simgelerinden olan peri bacalarından ve Selçuklu dönemine ait geleneksel kümbetlerden ilham alınarak tasarlandı.
Bu tasarım, müzenin hem tarihi hem de estetik yönünü vurgulayan, yerel kültürle uyumlu modern bir yaklaşım sergiliyor. Aksaray Müzesi, yıllar içinde önemli bir kültürel merkez haline gelmiş ve içerisinde yaklaşık 15 bin civarında eser barındırmaktadır.
Bu eserler, Aksaray’ın ve çevresinin tarihine ışık tutan, arkeolojik buluntulardan etnografik objelere kadar geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. 2004 yılından itibaren, şehir merkezinde yer alan yeni müze binasında hizmet veren Aksaray Müzesi, Konya Caddesi üzerinde stratejik bir noktada konumlanmaktadır.
Bu merkezi konum, müzeyi şehri ziyaret eden herkes için ulaşılabilir ve cazip kılmaktadır. Müze, sadece tarihi bir alan olmanın ötesine geçerek, Aksaray’ın kültürel mirasını yaşatan ve bu mirası gelecek nesillere aktaracak önemli bir eğitim ve kültür merkezi olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Narlıgöl (Acıgöl)
Acıgöl olarak da bilinen Narlıgöl, Niğde ve Aksaray illeri sınırında, doğanın en büyüleyici mucizelerinden birine ev sahipliği yapıyor. Bu benzersiz yer, hem görsel zenginliği hem de sağlık açısından sunduğu faydalarla, her yıl yerli ve yabancı birçok ziyaretçiyi kendine çekiyor.
Narlıgöl, özellikle sodyum bakımından sunduğu olağanüstü zenginlik sayesinde, termal sularda şifa arayanlar için vazgeçilmez bir nokta haline gelmiş durumda. Burada bulunan termal sular, yerel halk ve turistler için sağlığa olan katkılarıyla dikkat çekiyor.
Ziyaretçiler, yılın her döneminde bu doğal kaynağın sunduğu şifa ile sağlıklı bir yaşam için adım atıyor. Narlıgöl’ün termal sularının sıcaklığı 65 dereceye kadar çıkabiliyor. Bu ılıca, özellikle romatizmal hastalıkların tedavisinde ve cilt rahatsızlıklarının iyileşme sürecinde büyük bir öneme sahip.
Vücuda sağladığı rahatlatıcı etki ve şifalı mineralleriyle, Narlıgöl, sağlık arayışında olanlar için ideal bir mekan. Romatizma tedavisi için gelenler, kas ve eklem ağrılarından kurtulmak için bu suların gücünden faydalanıyor, aynı zamanda cilt problemleri yaşayanlar da doğal tedavi yöntemlerini deneyimleme fırsatını buluyor.
Narlıgöl’e ulaşmak ise oldukça basit; Aksaray şehir merkezinden kalkan Sofular dolmuşlarıyla bu eşsiz doğa harikasına kolayca ulaşılabiliyor. Yolculuk, sizi farklı bir dünyaya götüren, doğal güzelliklerle çevrili bir serüvene dönüşüyor.
Narlıgöl’ün en çarpıcı özelliği ise, volkanik bir krater gölü olmasından kaynaklanan eşsiz yapısı. Bu jeolojik oluşum, bölgeyi daha da özel kılıyor. Aynı zamanda gölün kalp şeklinde olması, buraya olan romantizmi ve çekiciliği artıran bir diğer unsur.
Ziyaretçiler, bu eşsiz şekli izlerken, doğanın büyüsüne kapılmakta ve adeta zamanın nasıl geçtiğini anlamamakta zorlanıyor. Doğanın ve şifanın birleştiği Narlıgöl, aynı zamanda huzurlu bir kaçış arayanlar için mükemmel bir destinasyon.
Ulu Camii
Aksaray’ın tarihi dokusunun en önemli parçalarından biri olan Ulu Camii, 1408 yılında Rükneddin Mesud tarafından inşa edilmiştir. Rükneddin Mesud, tarihte çok önemli bir figür olan Kılıçaraslan’ın oğlu olarak tanınmaktadır ve Ulu Camii, onun dönemin kültürel ve dini mirasına olan katkısının bir simgesidir.
Bu cami, Aksaray’ın dini yapılarından biri olarak, bölgedeki tarihi ve kültürel mirası yansıtan en önemli eserlerden birini oluşturur. Ulu Camii’nin orijinal kitabesi ise bugün hala sağlam bir şekilde korunmuş olup, bu tarihi eserin izlediği sanatsal ve mimari çizgiyi gözler önüne sermektedir.
Kitabede yer alan bilgilere göre, camiyi inşa eden mimar “Mimar Firuz”dur. Bunun yanı sıra, caminin Osmanlı dönemine ait kaynaklarda “Karamanoğlu Mehmed Bey Camii” olarak da anıldığını görmek mümkündür.
Bu durum, caminin tarihsel bağlamda farklı isimlerle de anıldığını ve dönemin sosyo-politik yapısına dair önemli izler taşıdığını gösteriyor. Ulu Camii, kare planlı yapısıyla dikkat çeker ve kullanılan taşlar, oldukça düzgün kesme formundadır.
Caminin mimarisi, dönemin estetik anlayışına uygun bir şekilde tasarlanmış ve her detayı büyük bir özenle işlenmiştir. Özellikle caminin minberini incelediğinizde, Selçuklu Dönemi'nin meşhur ahşap işçiliğinden etkileyici bir örneğe rastlamanız mümkündür.
Selçuklu dönemi, ahşap işçiliğinde zarif ve ayrıntılı işçilikle tanınır, ve bu minber, o dönemin sanatsal mirasını en iyi şekilde yansıtan bir parça olarak karşımıza çıkar. Minberin detaylarına dikkatle bakıldığında, her bir motifin ve şeklin anlam yüklü olduğunu fark edebilirsiniz.
Bugün Ulu Camii’nin minaresi, yapının tarihine yeni bir katman ekleyen yaklaşık 100 yıl önce yapılan eklemeyle şekillenmiştir. Bu minare, caminin orijinal yapısına sonradan dahil edilmiş olmakla birlikte, yine de mimari bütünlük içinde yerini almıştır.
Hem yapısal olarak hem de görsel olarak camiye estetik bir katkı sağlayan bu minare, Aksaray’ın siluetine zarif bir dokunuş yapmıştır. Ulu Camii, hem dini hem de tarihi bir anlam taşıyan bu öğeleriyle, sadece ibadet için değil, aynı zamanda geçmişe ışık tutan bir kültürel miras olarak ziyaretçilerini kendine çeker.
Ağaçaltı Kilisesi
Şehir merkezinin 25 kilometre uzağında, Aksaray’a bağlı Güzelyurt ilçesinde yer alan Ağaçaltı Kilisesi, aynı zamanda Daniel Pantonassa Kilisesi olarak da bilinir. Ziyaretçiler, Aksaray şehir merkezinden, Güzelyurt’a giden toplu ulaşım araçlarını kullanarak kolayca ulaşım sağlayabilirler.
Kilisenin bulunduğu bölge, tarihî bir dokuyu barındıran, keşfedilmeye değer bir bölge olarak dikkat çeker. Ihlara Vadisi'nin derinliklerinde bulunan bu turistik kilise, ziyaretçilerine adeta zamanın geçmişine dokunma fırsatı sunar.
Kilisenin en dikkat çekici özelliği, son derece güçlü yapılı kayaların içerisine inşa edilmesidir. Bu ilginç yapım tekniği, kiliseyi çevresindeki doğal yapılarla birleştirerek, yerin ve taşın gücünü birleştiren eşsiz bir atmosfer yaratmıştır.
Ihlara Vadisi’nin girişi olan bu bölgede yer alan Ağaçaltı Kilisesi, ziyaretçilerine doğa ve tarihin iç içe geçtiği büyüleyici bir deneyim sunmaktadır. Kilisenin asıl girişi, toprağın altında bulunmakta olup, yer altı dünyasına adım atmak gibidir.
Bu gizemli giriş, kiliseye yaklaşırken hissettirdiği atmosferle, ziyaretçilerini tarihin derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarır. Kilisenin iç mekanındaki freskler, zamanla büyük ölçüde silinmiş olsa da, kalan izler üzerinden Hristiyanlığın erken dönemlerine ait çok değerli tasvirlere tanıklık etmek mümkündür.
Serbest hac formunda tasarlanmış olan Ağaçaltı Kilisesi, ilk inşa edildiği tarihten bu yana pek çok gizemi bünyesinde barındıran bir yapıdır. Kilisenin kesin inşa tarihi bilinmemekle birlikte, yapının 10. yüzyıla tarihlenmesi gerektiği düşünülmektedir.
Sümbüllü Kilise
Aksaray’ın tarihi zenginlikleri arasında önemli bir yere sahip olan Sümbüllü Kilise, Ihlara Vadisi’nin derinliklerinde, doğa ile iç içe konumlanmış bir hazinedir. Tıpkı vadide yer alan diğer tarihi kiliseler gibi, bu kilise de bölgenin ruhunu ve geçmişini yansıtan önemli bir kültürel miras olarak öne çıkmaktadır.
İki katlı yapısı, mimari tasarımında kullanılan tek nefli ve dikdörtgen plan düzeniyle, her ayrıntısında tarihsel dokuyu hissedebileceğiniz bir atmosfer yaratır. Yapının büyük bir kaya kütlesine oyulmuş olması, onun ne denli zarif ve eşsiz bir inşa olduğunu gösterir.
Sümbüllü Kilise, 11. yüzyıla kadar dayanan geçmişiyle, pek çok tarihi olayı ve dönemi içinde barındırarak günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Kilisenin iç mekanında yer alan freskler, bu yapının sadece bir ibadet yeri olmanın ötesinde, dönemin sanatsal ve dini anlayışını gözler önüne seriyor.
Fresklerdeki detaylar, kilisenin aktif olduğu dönemde ne denli önemli bir dini merkez olduğunu da ortaya koyuyor. Meryem’in ölümü gibi dini figürlerin ve Mikail ile Cebrail gibi meleklerin tasvirleri, zamanın gerisinde kalmamış, bugüne kadar büyük bir özenle korunmuş durumda.
Bu tasvirler, hem sanatsal hem de dini açıdan büyük bir değere sahip olup, o dönemin inanç dünyasını ve halkın ruhsal yolculuklarını anlamada önemli ipuçları sunuyor. Bunların dışında, “Fırında Üç İbrani Genci” olarak bilinen sahneler de kilisenin duvarlarında yer almakta ve özellikle dikkat çekicidir.
Bu tasvirler, İncil'deki Daniel Kitabı’ndan alınan bir hikayeyi betimler ve bu bölgedeki dini anlayışın derinliğini gözler önüne serer. Özellikle bu sahnenin betimlendiği freskler, kilisenin yalnızca yerel değil, geniş bir coğrafyada da dini etkinlikler düzenlediği izlenimini verir.
Sümbüllü Kilise’nin yer aldığı alan, aslında bir manastıra ait olduğu tahmin edilmektedir. Bu durum, kilisenin sadece bir ibadet yeri olmanın çok ötesinde, aynı zamanda bir eğitim ve toplumsal yaşam merkezi işlevi de gördüğünü düşündürmektedir.
Aksaray şehir merkezine yaklaşık 35 kilometre uzaklıkta bulunan bu tarihi yapı, hem bölgeye olan uzaklığı hem de tarihi ve kültürel derinliğiyle, bir zamanlar inanç ve maneviyat arayışındaki kişiler için önemli bir çekim merkezi olmuştur.
Bütün bu tarihi öğeler, Sümbüllü Kilise’yi sadece bir yapılar bütününden öte, zamanın ruhunu, kültürünü ve inanç dünyasını anlamak adına eşsiz bir kaynak haline getirmektedir. Bu kilise, hem sanatsal hem de dini anlamda geçmişin izlerini taşıyan önemli bir miras olarak, her geçen gün daha fazla ilgi görmekte ve daha fazla ziyaretçi tarafından keşfedilmektedir.
Eğri Minare
Eğri Minare, ismiyle bile merak uyandıran bir yapıdır. Adı kadar ilginç olan bu minare, eğik yapısıyla gözleri üzerine çeker ve kendine has bir özellik sergiler. Aslında, görünümü bakımından İtalya’daki ünlü Pisa Kulesi ile benzerlik gösteren Eğri Minare, ne yazık ki aynı düzeyde ün kazanamamıştır.
Eğri Minare, şehrin tam merkezine yakın bir konumda yer alır ve Selçuklu Dönemi’nden günümüze ulaşan nadir yapılardan biridir. Nevşehir Caddesi üzerinde, hemen dikkat çeken bu yapıyı görmek, şehrin tarihi atmosferine adım atmanın bir yolu gibidir.
Halk arasında "Kızıl Minare" olarak da bilinen bu yapı, ismini kırmızı tuğlaların baskın renginden alır. Bitiş tarihi 1236 olan bu yapı, dönemin hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev’in talimatlarıyla inşa edilmiştir.
Minarenin yüksekliği 30 metreyi aşarken, toplamda 92 basamaktan oluşan bir merdivene sahiptir. Eğri Minare'nin yapımında bilinçli bir eğim mi amaçlanmış yoksa kazara mı böyle bir sonuç ortaya çıkmıştır, bu hala tartışma konusu olmuştur.
Bu durum, yapının cazibesini azaltmaz, aksine ona mistik bir hava katmaktadır. Her yıl binlerce turist ve yerli halk, bu eşsiz yapının önünde hatıra fotoğrafı çektirmek için bir araya gelir. Eğri Minare’nin önünde bir fotoğraf çektirmek, şehri ziyaretinizin unutulmaz bir hatırası olacaktır.
Aksaray’da Ne Yenir?
Kapadokya'nın kapı aralığı olarak bilinen Aksaray, mistik havası, misafirperver insanları, eşsiz yöresel tatları ve doğanın sunduğu benzersiz manzaralarıyla her mevsim binlerce ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor.
Aksaray, Anadolu mutfağının derinliklerine inen ve bu lezzetlerin en güzel örneklerini sunan illerimizden biri olarak dikkat çekiyor. Aksaray mutfağı, adeta damakları şımartacak lezzetlerle dolu.
Hem et hem de sebze yemekleri açısından oldukça zengin ve çeşitli bir mutfağa sahip olan Aksaray, her damağa hitap edebilecek tatlar sunuyor. Eğer yakında Aksaray’a yolunuz düşerse ve “Aksaray’da hangi yemekler ünlüdür?” diye merak ediyorsanız, işte cevabınız burada!
- Kokina Çorbası
- Bamya Çorbası
- Şeker Pancarı Yahnisi
- Dolma Mantı
- Aksaray Tava
- Kapak Böreği
- Sarığı Burma
- Ayva Dolması
- Soğan Dolması
- Çiğleme
- Sıkma
- Papara
- Dolaz
- Karıştırma
- Mantarlı Bulgur Pilavı
- Kuskus Pilavı
- Erişte
- Un Kurabiyesi
- Soğanlama
Aksaray’dan Ne Alınır?
Kültürel zenginlikleriyle ön plana çıkan Aksaray, yıl boyunca yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmeye devam eden bir destinasyon olma özelliği taşımaktadır. Bu tarihi şehir, ziyaretçilerine sadece görsel bir şölen sunmakla kalmaz, aynı zamanda onlara unutulmaz anılar biriktirme fırsatı da sağlar.
Aksaray’a adım atanların, bu eşsiz şehirden hediyelik eşyalarla dönmek istemeleri de kaçınılmaz bir durumdur. Zira burada, sevdiklerinizi mutlu edebileceğiniz, her biri ayrı bir anlam taşıyan pek çok hediyelik ürün bulunmaktadır. Aksaray’dan dönerken sevdiklerinize anlamlı birer hatıra bırakmak isterseniz, alabileceğiniz hediyeler:
- Taşpınar Halısı
- Güzelyurt Çömleği
- Gülağaç Sele Sepeti
- Aksaray Saray Helvası
- Aksaray Köpük Helvası
- Çiniler
- Küçük Objeler ve Biblolar
Aksaray’dan sonra gezilecek bir yer arıyorsanız eğer mutlaka “Burdur Gezilecek Yerler” isimli içeriğimize mutlaka göz atın!